HALAT YAPIMINDAKI GEOMETRI HALAT YAPIMINDAKI GEOMETRI

HALAT YAPIMINDAKİ GEOMETRİ
Yaradılışla Birlikte Kazanılan Bilimsel Nitelik...
Günlük yaşantımızda,farklı amaçlarla, doğrudan veya dolaylı yollardan yaygın olarak
kullandığımız bir gereç olan “halat”, nedense, güzel Türkçemizde yeterince tanımlanmamış
bir kelime. Osmanlı devletini oluşturan halkların kaynaşmasına güzel bir örnek olacak
biçimde, denizciliğin tüm uygulama alanlarında birlikte gerçekleştirdiğimiz ortak etkinlikler
sonucu, dilimize Yunancadan (daha doğru bir deyişle Rumcadan) geçmiş bir deyim
(Stafilidis, s.1161). Ancak, yurttaşlarımızın bu deyimi, düşünce yapılarında kolaylıkla
şekillendirebilecekleri görüşünden mi kaynaklanıyor bilinmez, resmi sözlüklerde ve devlet
kurumlarınca yayımlanmış açık kaynaklarda doyurucu bir tanımlama yok. Türkçe Sözlük’te
bile “Kenevirden yapılmış çok kalın ip” diye geçiştirilmiş (TDK, s.931). Ulusal “Gemici Dili
ve Edebiyatı”mıza yön vermiş önemli sözlüklerde (Nutkî, s.113; Gürçay, s.190; Zaloğlu,
s.173) ise tanımdan çok, işlevsel açıklamaya yer verilmiş. Sonuçta, halatın tanımını,
elimizdeki tek “resmi” belge olan TS EN ISO 1968 standardına göre “Çapı yaklaşık 4
mm.den (dolayısıyla; çevresi 1 inch’den veya kalınlığı 1
burgatadan) fazla olan ve üç veya daha fazla koldan
bükülerek, örülerek veya bir çekirdek (fitil) etrafına örülü ya da
plastik film tabakası kılıf yapılarak elde edilen bir kordon
parçası” olarak yapabiliriz. Bu arada, halatla ilgili hemen her
yazıdaki ortak görüş; halatın çekme gücü yüksek bir yapıda,
doğal veya kimyasal etkenlere karşı dirençli ve bunun yanı

sıra esnek, yumuşak ve de hafif olması beklentisi (Seri, s.52).
İnsanoğlu, tarihte ilk kez halat yapmayı düşündüğünde, (büyük bir olasılıkla,
bilmeden) sarmal yapıların geometrik niteliğinden yararlanmış. İşte burası ilginç.
Günümüzden yaklaşık 28.000 yıl önce halat yapımına karar veren insan, neden diğer farklı
yöntemleri kullanmak (örneğin; saç örgüsü gibi örmek veya liflerin üzerini piyan yapar gibi
sarmak) yerine, bükme yöntemini seçmiş? Aslına bakarsanız, doğada, yalnızca sarmal
biçimde üretilmiş/yapılmış ürünlere, istenildiği kadar fazla sayıda döndürme/bükme eylemi
uygulamak olanaklı. Bu özellik, kullanılan malzemenin doğal yapısından değil, geometrinin
temel ilkelerinden kaynaklanıyor (Bohr, s.1).
Burada söz konusu edilen geometrik kavram, birçok
farklı malzemeden yapılabilen halatların, hepsinin, yapım
sonucunda kazandıkları aşırı güçlü yapı ve birbirinin tıpkısı
benzer görünüş olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, bir
halatın kolları ve bu kolların biraraya getirilmesiyle oluşan
kendi bedeni, ne denli fazla sayıda bükülmüş olursa olsun,
bu halat, sanki hiç burulmamış diğer malzemeler gibi
benzer yapısal dayanıklılık özelliği gösteriyor. Hatta halatın
yapımında kullanılan malzemeler (lifler, teller, filasalar), bu
bükme ve bükmeye bağlı gerilmeler sonucunda öyle güçlü
(sıkı) bir ortak yapı kazanıyorlar ki, halat ve kolları, artık

aynı yöne daha fazla bükülemediği gibi tersine de dönemiyor (çözülüp, açılamıyor), bir
başka deyişle, katı/yoğun bir kıvama yani bütünleşik tek beden yapısına ulaşıyor. Oysa,
fizik yasalarından bildiğimiz üzere, herhangi bir nesneye, hangi yönde olursa olsun, bir
eğme işlemi uygulandığında, o nesnenin dayanıklılığı azalır, uygulama sürdürülürse de
nesne kırılır veya kopar.
İşte bu bükerek germe işlevi ve bunun halat yapımı için gerekliliği, meğer eski
Mısırlılar tarafından da biliniyormuş...

1

Bugüne değin yapılmış tarih araştırmalarından elde edilen sonuçlara göre, tarih
öncesi dönemde bile, doğadaki malzemelerden yararlanarak ip yapımı ve kullanımının,
insanoğlunun temel yeteneklerinden biri olduğunu biliyoruz (Small, s.14). “İp”in bir üst
üretim biçimi olan “halat” hakkında ise çoğunlukla dinsel inançların uygulandığı görüntüleri
içeren resimlerden bilgi edinebiliyoruz. Bu bağlamda elimize geçen en eski görüntü de,
İsa’nın doğumundan 2300 yıl öncesine ait bir Mısır mezarında bulunan ve oldukça ayrıntılı
biçimde halat yapım işlemini gösteren bir çizim. Hatta bu çizimde, halatı oluşturan kolları
bükerken, bir germe kuvvetinin de uygulandığı sanki özellikle resmedilmiş. Zaten, resimin
hemen üzerindeki yazıda (hiyeroglif) “Gemi yapımı için halat üretimi” yazıyor. Çizimde,
halatın üzerine özel bir kemerle asılmış yuvarlak biçimli bir nesne (büyük bir olasılıkla taş)

var ve bu, halat yapımcılarına, uygulanan bükme sonucu elde edilen gerilimin yeterliliğini
gösteriyor. Doblin durumundan, büküldükçe deste durumuna gelen halat, sonuçta, üzerine
asılan o taşın ağırlığına karşılık gelen gerginliğe de ulaşmış olacak (Bohr, s.2).

Bu tür çizimlerin görüldüğü, Kızıldeniz kıyılarındaki bazı mağaralarda, üzerinde bir
delik bulunan büyük kireş taşları da bulunmuş. Bu da bize, Mısırlı eski denizcilerin, tarihin
ilk “gemi demiri” olan bu taşlara bağladıkları halatla gemilerini demirlediklerini açıkça
gösteriyor. Benzer görüntüler, Kıbrıs’ta yapılan kazılarda 7nci yüzyıla ait bir testinin
üzerinde de var (Wachsmann, s.258), yani bu, Akdeniz’de yaygın bir uygulama yöntemi.
Klasik yöntemle (bükülerek) üretilmiş tüm halatlar, birbirinden çok farklı kültürlerin
üyesi insanlar tarafından, fiziksel yapıları değişik bitki lifleri (tel - Nutkî, s.283) (ingilizcesi:
fiber; Redhouse, s.358) kullanılarak yapılmış farklı ürünler olsalar bile ilk bakışta kolaylıkla
gözlenen ortak bir geometrik yapı ortaya koyuyorlar. Halatı oluşturan filasa (Nutkî, s.95)
(ingilizcesi: yarn, rope yarn; Kerchove, s.929) ve kolların (Nutkî, s.162) (ingilizcesi: strand;
Kerchove, s.797) bükülerek ortaya çıkardıkları bu sarmal görüntü ve bu yöntemle
kazanılan gergin, güçlü yapı, geometriyle ilintili olarak kazanılan evrensel bir nitelik.
Neden? Sonuçta halatın kazandığı güçlü yapıyla ilgili
verebileceğimiz ilk yanıt; ulaşılabilecek en fazla
büküm sayısıyla bağlantılı. Yoksa, halatın, kollarının
sağa bükülerek (“Z” büküm - ingilizcesi: right-hand lay;

Kerchove, s.650) veya kollarının sola bükülerek (“S”
büküm - ingilizcesi: left-hand lay; Kerchove, s.445)
biçimiyle yapılmasının, bedensel güç üzerinde
doğrudan bir etkisi yok. Her iki yöntemde de sonuç
aynı. Ancak, burada bir hususu açığa kavuşturmakta
ve son dönemde yapılmakta olan bir tanım yanlışlığını
da gidermekte yarar var. “Yoma Bükümü Halat”
(Nutkî, s.316) (ingilizcesi: hawser-laid rope; Kerchove, s.362) deyimi, halatın, kolların
hangi yönde bükülerek yapıldığını değil, halatın genel yapım biçimini tanımlamakta. Halat
(yoma) yapımında, kolların, filasaların büküldükleri yönün tersine bükülmesi işlemini
açıklıyor (Dz.K.K., s.476). “İzbarçina Bükümü” (Nutkî, s.136) (ingilizcesi: cable-laid rope,
water-laid rope; Kerchove, s.115) ise, gemide olağan kullanım amaçlı veya bağlama
2

eyleminde kullanılan 3 kalın halattan (yomadan), yine hep birlikte bükme yöntemiyle daha
kalın bir demir halatı (gomena) oluşturma işleminin adı. Benzer biçimde, bir kendir fitil
çevresine dört kollu olarak sağa bükülerek (“Z” büküm) yapılan ve özellikle çarmıh gibi
sabit armada kullanılan halat da “Çarmıh Bükümü” (Nutkî, s.52; Gürçay, s.103; Zaloğlu;
s.88) (ingilizcesi: shroud-laid rope; Kerchove, s.797) olarak anılmış. Dikkat edilirse
adlandırmalar, genellikle kullanım biçimine göre yapılmış. Dolayısıyla, “Gomina Bükümü”

(Sügen, s.101) deyimi, ulusal “Gemici Dili ve Edebiyatı”mızda yer alan “gomena bükmek”
(Barkınay, s.32; Kahane, s. 253) eyleminin etkisinde kalıp, biraz zorlanarak üretilmiş bir
çeviri hatası olsa gerek. Ayrıca, “Çıkrık Bükümü” (Nutkî, s.56; Gürçay, s.109; Zaloğlu;
s.90) olarak adlandırılan ve arma bozuntusu (kullanılmış, yıpranmış) halatların sağlam
bölümlerinden yeniden yararlanma kapsamında yapılan özel uygulama ise, konumuzla
ilgili tanımların dışında. Aynı “Yumuşak (uzun) Büküm” ve “Sıkı (kısa) Büküm” (Ashley,
s.24) tanımları gibi...
Onu oluşturan kolları belirli bir yönde ve
sarılabilecek en fazla sayıda büküldükten sonra bir
araya getirilip, bu kez ters yönde sıkı sıkıya (yine,
olası en fazla sayıda) sarılarak (bükülerek) yapılmış
bir halatın (Burak, s.51) bünyesi içinde (tüm teller,
filasalar ve kollar) birbirine kenetlenir, artık asla
açılmaz (çözülmez) ve sonuçta, kullanışlı bir halat
yapısına ulaşılmış olur. İlginçtir, bu sonuç, yalnızca
bitkisel halatlar için değil, tel halatlar için de geçerli.
Ancak burada, özen gösterilmesi gereken bir husus
var, “gamba” (Tekeş, s.10). Gerek tellerin bükülerek
filasaları ve filasaların bükülerek kolları, gerekse kolların da bükülerek halatı oluşturması
aşamalarında, halat yapımcısının elinde olmayan bazı nedenlerle, bütünlük (yapımda tek

düzelik veya benzerlik) her zaman sağlanamayabiliyor. Böylesi bir olumsuzluk
yaşandığında, halatın kullanımdan sonra özenli ve düzenli bir biçimde korunmaması veya
özellikle de halat üzerine binen yükün aniden kalkması durumunda, halatın bedeni veya
kolları, büküm yönünün tersine dönme eğilimi gösteriyor. İşte o anda halatın kol yapısı
veya bükümünde yapısal bozulma (bir tür dolaşıklık, ters yönde burulma) oluşuyor, halat
veya kol kendi üzerinde mezevolta alıyor. Böylesi bir bozulmanın kendi kendine
giderilmesi, hatta çoğu kez dışarıdan yapılacak bir yardımla bile giderilmesi olanaksız. Bu
olumsuz durumuyla kullanılan halat, yük altındayken, gamba aldığı yerden kopar.
Burada özellikle vurgulanan ve diferansiyel geometride “(bükümün) eğim açısı” ile
“burma kuvveti” değişkenleriyle açıklanan “en fazla sayıda büküm” tanımı, sarmal biçimli
yapılarda, diğer yapılardaki sınırlamaya (limit) göre küçümsenmeyecek kadar büyük
(sayısal) değerde. Görüldüğü üzere bu sonuç, halatın yapım malzemesiyle değil, bünyenin
geometrisiyle ilintili.
Filasaları istenilen en üst düzeydeki
sıkılıkta bükülerek sanki hiç burulmamış bütünsel
bir beden yapısına ulaştıktan sonra bu kez ters
yönde, diğer kollarla birlikte ve yine en üst
düzeydeki sıkılıkta bükülerek yapılmış bir halat,
sonuçta, sanki hiç burulmamış malzemenin
bütünsel bedenine benzer bir yapı kazanır. İlk

bakışta, ulaşılan bu son durum, sanki halatın
asla esnek bir yapıya sahip olamayacağını
düşündürebilir ama öyle değil. Çünkü, halat ne
denli sıkı bükülerek yapılırsa yapılsın, yine de
“ideal” düzeyde tanımlanan “sanki hiç burulmamış gibi bütünsel bir beden yapısı” elde
edilemiyor ve kollar, ne denli sıkı ve gergin bükülürse bükülsün, büküm açısını 50°nin
3

üzerine çıkarmak zor, hatta olanaksız. Bunu biz değil, doğa söylüyor. İşte bu nedenle,
burada belirtilen yöntemle üretilmiş her halat, düşünülenin tersine oldukça esnek bir
yapıda. Zaten kullanıcı da bunu istiyor ve bu sonucu bekliyor. Ancak, böyle yüksek büküm
açısıyla üretilmiş bitkisel veya sentetik halatlar gibi (doğal olarak) fazla esneme yeteneği
olmayan tel halatların, vinçlere, yükü tutan tek halat (rigavo) olarak donatılması
önerilmiyor. Çünkü, uygun biçimde açevele tutulamayıp yükün olağan dönme hareketi
engellenmezse, aşırı gerilme sonucunda tel halatın gamba alması, hatta kollarının tümüyle
açılması bile kaçınılmaz. Ancak, az da olsa bitkisel ve sentetik halatlarda da
karşılaşılabilen bu olumsuzluk, halat yapımcılarını, birbirine ters yönde örgülü ve çoklu
sargılı halat üretimine yönlendirmiş, günümüzde bu sorun artık tümüyle giderilmiş.
Halat yapımında yararlanılan bükme yöntemi, günümüzde yaygın olarak kullanılan
liftin uskuru (Karayazgan, s.86) (ingilizcesi: turnbuckle; Kerchove, s.873) teknolojisinin

henüz bilinmediği günlerde, denizciler tarafından, halat boyunu kısaltıp “çekme gücü”
kazanmak amacıyla da kullanılıyormuş. Örneğin; tümüyle ağaçtan yapılmış bir gemide,
seyir sırasında herhangi bir nedenle yerinden çıkmış veya bir köşesi açılmış borda
kaplamasının onarımı (ve geminin buradan su almasının önlenmesi) için gemi dışından bir
işlem yapılamayacağından, sorunun gemi içinden çözümlenmesi
gerekiyor. İşte bu durumda, söz konusu kaplama tahtasına (gemi
içinden) çakılan bir mapadan ve hemen karşısındaki ambar
puntelinden doblin olarak geçirilen bir halat, araya sokulan bir
çeliğin veya kavelenin döndürülmesiyle bükülüp, boyu kısaltılıyor
ve çekme gücü oluşturularak, kaplama sıkıca yerine oturtuluyormuş
(Yarkın, s.111). Bu işlem, ulusal Gemici Dili’mizde “Ciro volta”
(Nutkî, s.48) biçiminde adlandırılıyor.
Sonuç olarak, halat yapımının (yukarıda özet olarak
açıklanan) bu geometrik niteliği, sanki gözardı ediliyormuş gibi bir
kuşku/soru oluşabilir. Oysa, halat yapım sanatının arkasında yatan
bu yaradılıştan kaynaklı geometri bilgisi, bilinmesi zorunlu veya
bilinmemesi kaygı yaratacak bir husus değil. Çünkü, doğal
yöntemlerle yapılan her halat, her zaman işlevesel bir gereç (halat)
olacak ve bu doğal yapım bilgisi de kuşaktan kuşağa iletilecek.
KAYNAKÇA

ASHLEY, Clifford Warren; The Ashley Book of Knots, Doubleday, New York, 1944.
BOHR, Jakob; OLSEN, Kasper W.; The Ancient Art of Laying Rope, Cornell
University Library, A Letters Journal Exploring the Frontiers of Physics (EPL), 93 (2011)
6004, Danimarka, Mart 2011.
BARKINAY, Ahmet Rasim; Türkçeden İngilizceye ve İngilizceden Türkçeye Ufak
Gemicilik Lûgatı, Şirketi Mürettibiye Basımevi, İstanbul, 1947.
BURAK, Yb. Selâhattin; Gemicilik Kitabı, Cilt-1, Deniz Matbaası, İstanbul, 1942.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (Dz.K.K.); Gemicilik Cilt: 1 – Kısım: 2, Deniz Basımevi,
İstanbul, 1957.
GÜRÇAY, Lütfi; Gemici Dili, 3. Baskı, Deniz Basımevi, İstanbul, 1968
KAHANE, Henry & Renée; TIETZE, Andreas; The Lingua Franca in the Levant, ABC
Kitabevi, İstanbul, 1988.
KARAYAZGAN, Metin; Denizci Sözlüğü (Gemici Dili), Kendi Yayını, Karşıyaka, 1981.

4

KERCHOVE, René de; International Maritime Dictionary, Second Edition, Van
Nostrand Reinhold Co., New York, 1961.
NUTKÎ, Süleyman; Kamûs-i Bahrî, Deniz Sözlüğü, Yay.Haz. ve Çeviren: Mustafa
PULTAR, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Mart 2011.

REDHOUSE; İngilizce - Tükçe Redhouse Sözlüğü, Third Edition, Redhouse
Yayınevi, İstanbul, 1977.
SERİ, Burhanettin; Gemicilik, Deniz Lisesi-I, Deniz Basımevi, İstanbul, 1971.
SMALL, Meredith F.; String Theory (At The Museum), Natural History Vol. 111
Number 3, April 2002.
STAFILIDIS, Dimitris A.; Λεξικό Ναυτικών & Ναυτιλιακών Όρων, Εκδόσεις
Σταφυλίδη, Atina, 2008.
SÜGEN, Yücel; Kaptanın Kılavuzu, 4. Baskı, Beta Basım Yayım Dağ. A.Ş., İstanbul,
1998.
TEKEŞ, Ulvi; Gemicilik Terimleri, Deniz Lisesi Komutanlığı, İstanbul, 1968.
Türk Dil Kurumu (TDK); Türkçe Sözlük, 9. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1998.
WACHSMANN, Shelley; Seagoing Ships and Seamanship in the Bronze Age Levant,
Second Printing, Texas A&M University Press, USA, 2009.
YARKIN, Derya Şerif; BAYLAN, Serpil Beril; YARKIN, Derya Buğra; Deryâ İçredir
Deryâyı Bilmez, Telgrafhane Yayınları, Ankara, 2015.
ZALOĞLU, Mustafa; Gemici Dili, Deniz Basımevi, İstanbul, 1988.

5