Sefa Salih BILDIRICI 1 TURKIYEDE SIYASAL

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih BİLDİRİCİ1
Barış AYTEKİN2
TÜRKİYE’DE SİYASAL KÜLTÜR-MAKROEKONOMİ
POLİTİKALARI ETKİLEŞİMİ: İSTİKRAR PROGRAMLARININ
ORTAYA ÇIKMASI
Özet
Makroekonomik politikalar, arz ve talep yönlü politikalar olarak farklı biçimlerde
ve/veya amaçlarda uygulanmaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde bu politikalara
duyulan ihtiyaç daha da fazla artmaktadır. İstikrar programları olarak adlandırılan
bu politikalar, ekonominin içinde bulunduğu zor durumun aşılmasında yararlı
olmakla birlikte, uygulanma sürecinin toplumsal maliyetleri de dikkat çekmektedir.
Ekonomilerde istikrar programları, makroekonomik/finansal problemlerin çözüm
reçeteleri biçiminde ortaya çıksa da, bu sorunların ortaya çıkmasında çoğu zaman
siyasal kültürün belirleyici olduğu bazı yanlış politikaların önemli bir payı
bulunmaktadır. Siyasal kültürün ekonomik yapıyı belirlemede etkisi bu açıdan
gelişmekte olan ülkeler için daha fazla önemli olmaktadır.
Türkiye’de de son 30 yılda uygulanan istikrar programlarının sayısı oldukça
çoktur. Bu programlara ihtiyaç duyulması, ortaya çıkan ekonomik sorunların
siyasi-kültürel temelleri açısından da tartışma ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.

Çünkü istikrar programları, çoğu zaman yaşanan krizlerin eseri olmakta ve
krizlerin ortaya çıkmasında da ekonomi-ahlak ilişkisi açısından ortaya çıkan
sorunlar dikkat çekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Siyasi Kültür, İstikrar Programları, Makroekonomik
Politikalar

1
2

Arş. Gör., Adıyaman Üniversitesi, Gölbaşı MYO., sbildirici@adiyaman.edu.tr
Yrd. Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi, İİBF, baytek02@gmail.com

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

436

POLITICAL CULTURE IN TURKEY - MACROECONOMİCS POLICIES
INTERACTION: EMERGED of the STABİLİTY PROGRAM
Abstract
Macroeconomic policies are applied with different forms and aims as supply

demand policies. The need for these policies increases especially in the periods of
economic crisis. These policies, named as stabilization programs, are beneficial in
overcoming the hardships as well as its social costs during application process.
Although the stabilization programs in economics appear as solutions for
macroeconomic and financial problems, some wrong policies due to political
culture are determinant in the rise of the problems. The effects of political culture
in defining the economic structure are more important in the developing countries.
The numbers of the stabilization programs are relatively high in the last three
decades. The need for these programs also revealed the need for debating the
unveiling economic problems in terms of political – cultural basis because the
stabilization programs are mostly the outcomes of the crisis and one of the things
that lie beneath the crisis is the economics – moral relation.
Keywords: Political Culture, Stabilization Program, Macroeconomic Policies
"Politikacılar her yerde aynıdır.
Nehirin dahi olmadığı yere köprü kurma vaadinde bulunurlar."
Nikita Kruşçev
GİRİŞ
Türkiye, uzun yıllar boyunca siyasal istikrasızlıklarla, ekonomik sorunların birlikte
devam ettiği bir olumsuz tablonun esiri olmuştur. Bu aslında yaşanan sürekli bir krizin de adı
olmaktadır. Bu uzun yılların krizine, diğer yandan istikrar programları olarak ta ifade edilen acı

reçeteler ile çözüm aranmış ve toplumsal maliyetler her zaman yüksek olmuştur.
Özellikle dışa açılma ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesinden sonra Türkiye’de
istikrarsızlık daha fazla artmış, sermaye girişlerinin yavaşladığı veya negatife döndüğü her
dönemde büyüme hızı düşmüş veya negatife dönüşmüştür. 1991-2002 döneminde kurulan
koalisyon hükümetleri ve bu hükümetlerin kendi içlerinde yaşadığı sorunlara paralel olarak
ortaya çıkan politik istikrarsızlık dönemlerinde sermaye çıkışları meydana gelmiş ve büyüme
süreci bu durumdan olumsuz etkilenmiştir (Şanlısoy, 2007: 261) .
Bu nedenle, yaşanan ekonomik sorunların ve bu sorunlara çözüm olanağı olarak
uygulanan makroekonomik politikaların (istikrar programlarının) ortaya çıkmasında kurumsal
yapının ve siyasal kültürün önemli bir rolü bulunmakta, bazen de doğrudan ekonomik
nedenlerin belirleyiciliğinden daha da güçlü bir fonksiyona sahip olabilmektedir.
Türkiye’de özellikle 1980 sonrası dönemde yaşanan “Neoliberal Dönüşüm”ün
toplumsal-siyasi kültür bağlamında önemli sonuçları istikrar programlarının ortaya çıkmasının
da önemli bir belirleyicisi olmuştur. Bu dönüşümün gerçekte serbest piyasa ekonomisiyle ne
ölçüde uyum içinde sağlandığının belirlenebilmesi bu açıdan önemli olmaktadır.

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

437


Türkiye’de Siyasal Kültür-Makroekonomi Politikaları Etkileşimi: İstikrar
Programlarının Ortaya Çıkması

Bu sebeple bu ekonomik istikrarsızlıkların Türkiye’de sadece ekonomik nedenlere bağlı
olarak görülmeyip, siyaset-kültürel yapı ekseninde değerlendirilmesinin yapılması gerekli
olmaktadır. Ancak bu tartışmada sosyal bilimlerin çetrefilli bir alanı olarak görülebilecek
kültürel yapı kavramının taşıdığı anlamın daha iyi anlaşılması da gerekmektedir.
Birçok farklı tanımı olan kültür, sosyal bilimlerde önem arz eden bir kavram (Talas,
2008) olmaktadır. Kültür bireysel-toplumsal farklılıkları belirleyici bir yapıya sahiptir. Kültürün
dinamik bir yapıya sahip olması, bu farklıkları gün geçtikçe artırmaktadır.
1-Siyasal Kültür-Ekonomi Etkileşimi
Siyasal kültür-ekonomi etkileşiminin açıklanabilmesi için öncelikle kültürün ve siyasal
kültürün tanımlanabilmesi veya açıklanması gerekli olmaktadır. Etkileri toplumun her alanında
mevcut olan kültür, toplumları birbirinden ayıran temel unsurlardan biridir. Çataloluk’un
(2010:103) ifade ettiği gibi kültür, çok basit olduğu kadar aynı zamanda tanımlanması da bir o
kadar zor bir kavramdır. Çünkü kültür, hem çok geniş kapsamlı hem de en az netlikle bilinen bir
kavram olmaktadır.
Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre kültür şu şekilde tanımlanmaktadır: “Tarihsel,
toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada,
sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin

ölçüsünü gösteren araçların bütünü olmaktadır (TDK, 2005). Diğer yandan bu değerlerin
karmaşık yapısı, ortaya çıkış biçimi ve değer kavramının göreciliği ile birlikte düşünüldüğünde
ayrıntıları açısından yoğunlaşmaktadır.
Talas’a göre ise (2008 ve 2010) insanın ürettiği ve uyguladığı her şeyi ifade eden
kültür, toplum hayatının devamını sağlayan en önemli vasıtalardan biri olması yanında,
insanların maddi ve manevi olarak kendi çabalarının ürünü olan her şey olarak ta ifade
edilebilir. Bu tanımlamalarda ortak nokta, kültürün toplumsal yapıyla birlikte ele alınması
vurgusu olmaktadır. Bu açıdan ekonominin de toplumsal yapıyı etkileyen, dönüştüren bir
altyapı olarak önemli bir işlevi olduğu düşünüldüğünde ekonomi-kültür ilişkisinin, karşılıklı
olarak birbirini etkileyen bir özelliği ortaya çıkmaktadır.
Kültür diğer yandan bir topluluğu birbirine bağlayan yapan maddi ve manevi değerlerin
tamamı (İçel, 2008) olarak ifade edilebilecektir. Cemil Meriç’e göre (2002:308), milletlerin
ruhunda yaşayan bilgiler, inançlar ve müstesna görüşleri (bedii telakkileri ) olmaktadır.
Fransızcadan Türkçeye geçmiş bu kavramı en dar manada, uygun terimlerle bazı beden ve zihin
melekelerinin geliştirilmesi (fizik, matematik kültürü gibi) yanında daha genel olarak ve
gündelik dilde okumuş ve bu sayede zevkini, tenkit kabiliyetini, muhakemesini geliştirmiş insan
özelliği ve bu özelliği sağlayan eğitim, medeniyet olarak tanımı yapılabilir (Meriç, 2002:308).
Ekonomi-kültür etkileşiminde ise özellikle Frankfurt Okulu değerli düşünceler
sunmaktadır. Frankfurt Okulu ekonominin belirleyiciliğine bağlı olarak kültüre önemli bir yer
vermektedir. Kültür, toplumsal bütünleşmenin yanı sıra değişim ve çözülmeye de eğilim

gösteren tüm etkenleri kapsayan hacimli bir kavram olarak kabul görmektedir (Şan ve Hira,
1999).
Siyasal kültür ise bu açıdan bir toplumun yönetim ve yönetime katılım biçimi,
yöneticilerin karar alma süreci ve yapısı, birlikte yaşayış biçimi ve uygulaması, kurallara olan
bağlılık vb birçok özellikle birlikte ele alınabilmektedir. Siyasal kültür, bu doğrultuda
demokrasilerin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Seçmenlerin tercihlerinde sahip

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

438

oldukları kültürel yapının önemi de yadsınamaz. Almond ve Verba, (1963) "katılmacı", "uyruk"
ve "yöresel" olmak üzere üç siyasal kültür tipi üzerinde durmuşlardır.
Kültürel alan ekonomik yapıyı etkileyebileceği gibi, iktisadi faktörlerin de siyasi kültür,
diplomasi kültürü, kamu yönetim felsefesi vb birçok farklı alanda etkileri olmaktadır. Örneğin
milli gelirin artması, kamu hizmetlerine olan talebi artırmakta bu açıdan yöentim kültürü yapısı
değişmektedir. Siyasi kültür açısından önemli olan aktörlerin politika üretme biçimi ve
anlayışında önemli değişiklikler ortaya çıkabilmektedir.

Bu noktada sisyasal kültürün bir önemli parçası olarak seçim, demokratik rejimlerin
vazgeçilmez bir unsurunu teşkil etmektedir. Seçme ve seçilme hakkı, siyasal özgürlüğün bir
parçasıdır. Politikacılar, seçimle işbaşına gelirler ve seçimle işbaşından giderler (Aktan, 2001:
63).Siyasetin amacı ise Akdoğan’ın da (2008:10) vurguladığı gibi iktidar unsurlarını kullanarak,
halkı idare ederek, halk ve kaynaklar üzerinden hâkimiyet kurmak değil, insanların
mutluluğunu, refah ve kalkınmasını sağlamak, sosyal adalet ve dayanışmayı gerçekleştirmek
olmaktadır.
Aslında yanlış verilen toplumsal kararları da çoğu kez toplumun ortak bağımsız kararı
olarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. Toplum adına karar verenlerin tutumu bu noktada
özellikle önemli olmaktadır. Şan ve Hira’nın (1999) da vurguladığı gibi burada toplumun tek
yanlı rasyonalizasyonu önemli olmakta ve çoğu zaman insanı yabancılaşmış ve bürokratik bir
tarzda tanzim edilmiş bir ‘çelik kafes’e hapsetmektedir.
Politikacılar bu noktada seçim öncesi ve seçim sonrası olmak üzere iki ayrı strateji
uygulamaktadır. Seçim öncesi stratejide, seçmene aşırı vaatte bulunma, yalan ve dolan (lying
and deception) oy elde etmek için kullanılabilecek araçlar durumundadır. Seçim sonrası
stratejide, siyasal iktidar avantajlı durumdadır. Zira, iktidar partisi, kamunun bir çok imkanından
yararlanmak durumundadır (Aktan, 2001: 63).
Diğer yandan 1970’lerde yaşanan stagflasyon (iktisat politikasının çözüm aradığı iki
önemli sorun olan enflasyon ve işsizliğin birlikte bulunması durumu) olgusundan sonra makro
ekonomik büyüklüklere ve istikrar politikalarına ilişkin analizlerde geleneksel yaklaşımlardan

farklı olarak, doğrudan ekonomik nedenlerin yanında, politik ve kurumsal faktörlerin etkisi de
dikkate alınmaya başlanmıştır (Şanlısoy, 2007:1). Bu nedenle iktisadi nedenli olarak gözüken
çoğu olayın gerçekte kurumsal faktörlere ve insan davranışlarına bağlı olduğu vurgulanmalıdır.
Türkiye ekonomisinin son otuz yıllık süre zarfında yaşadığı bunalımların nedenine
bakıldığında, ekonomide makro kararları alan sorumluların yapılması gerekli politika
değişikliklerine siyasi kaygılar nedeniyle cesaret edememeleri, ertelemeleri ve icracı kamu
idaresinin hantal ve değişime direniş gösterir yapıda olması olduğu görülmektedir (Köse,2002).
Piyasa ekonomisi aslında bu tartışmanın odağında yer almaktadır. Tezel’in (2000) de
ifade ettiği gibi piyasa ekonomisi, daha çok kazanmak isteyen insanların ihtiras alanlarının
toplumsallığı değil, her siyasetçinin canı istediği anda canı istediği insanın lehine ve kaçınılmaz
bir şekilde öteki insanların aleyhine müdahalelerle bozmadığı, bozamayacağı bir sözleşmeler
hukuku varsayan bir hesap, risk, kar ve zarar oyunu olmalıdır.
Ancak liberal-hukuk kültürünün, tarihsel ekonomik bir gelişme ile oluşmadığı ülkelerde
serbest piyasa ekonomik sistemine geçişler sancılı olmuştur. Rusya, Asya krizlerinde temel
nedenler aslında bu sorun ile bağlantılı olmaktadır. Türkiye’de de yaşanan krizlerin çoğunda
özellikle aynı motif yer almaktadır (Tezel, 2000).

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

439


Türkiye’de Siyasal Kültür-Makroekonomi Politikaları Etkileşimi: İstikrar
Programlarının Ortaya Çıkması

2-Türkiye’nin Dönüşüm Durakları ve Makroekonomik Politika Yönelimleri
Türkiye, uzun dönemden bu yana bir değişim/dönüşüm süreci yaşamaktadır. Bu süreçte
sosyoekonomik, sosyokültürel ve siyasal kültür yapısı da etkilenmektedir. Bugünkü Türkiye’nin
GSYH’sı yaklaşık 800 milyar dolara ulaşırken, üretim yapısındaki değişim kentleşme süreciyle
birlikte sosyokültürel alanı da etkilemektedir. Özellikle 2000’li yılların başında yaşanan büyük
krizlerden sonra önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Türkiye’nin dönüşüm durakları, ekonomik
gelişmenin karşılaştırılması açısından ortalama yıllık büyüme oranları ile birlikte ele alınırsa
daha iyi açıklayıcı olacaktır (Tablo 1).
Tablo 1: Türkiye’nin Ekonomik (ve Toplumsal) Dönüşüm Durakları

Kaynak:Türkonfed, 2012

Ekonomik büyüme oranları, ekonomideki başarıyı gösteren önemli bir gösterge olması
yanında iktisadi büyümenin yüksek düzeyde olduğu dönemler çoğu zaman siyasal yapı
açısından da istikrarlı dönemler olarak düşünülebilir. Ancak Türkiye tarihi açısından birbirine
zıt makroekonomik politikaların uygulandığı iki dönem en yüksek iktisadi büyüme oranlarına

da sahip olduğu görülmektedir (planlamacı ve ithal ikameci sanayileşme politikalarının
uygulandığı 1961-1979 dönemi ile Dışa açılım ve yeniden yapılanmanın öne çıktığı 1980-1988
dönemi).
Buğra (2013), Türkiye’nin dönüşümünü farklı ülke deneyimlerinle karşılaştırarak
Güney Kore örneğine uygun olduğunu vurgulamaktadır. Erken gelişmiş bir ekonomi olarak
İngiltere’de çok eski zanaatkârlık geleneklerinin içinden ortaya çıkmış büyük sanayiciler
gelişmenin aktörü olurken, Latin Amerika’da sanayi ve finans sektörlerindekilerin sermaye
birikiminin arka planında toprak sahipliği öne çıkmaktadır. Türkiye ise Güney Kore’de olduğu
gibi yeni bir iş adamları sınıfı, büyük ölçüde devlet politikalarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla siyasi olarak yönlendirilmiş bir sermaye birikimi sürecinden söz edebiliyoruz.
Devlet yapılarının benzememesine rağmen Türkiye sınıf oluşumu sürecinde Kore’ye
benzemektedir (Buğra,2013).

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

440

Bu etkilenme sürecinde yukarıdan yapılan devrimleri gerçekleştiren toplumsal sınıf ise

çoğunlukla askeri bürokrasi olmaktadır Kaya’nın da (2011:39) vurguladığı gibi Türkiye’de her
zaman temeli Osmanlı geçmişine de dayanan güçlü bir devlet yapısı olagelmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti, güçlü bir merkeziyetçi yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu bürokrasisi
içinden gelen yöneticiler tarafından kurulmuştur. Yeni kurulan Cumhuriyet son dönem Osmanlı
bürokrasini de çoğunlukla kendi hizmetine almıştır. Türkiye 1950 yılından itibaren demokratik
sisteme geçmişse de bürokrasi, özellikle de askerî bürokrasi etkinliğini korumaya devam
etmiştir.
Ancak 1930’lardan 1970’lere hatta 1980’lerde Türkiye geri kalmış bir ülke sayılıyordu.
Çünkü sanayisi zayıftı. Cem’in (1989:459) belirttiği gibi; 1960’lı ve 70’li yıllarda yerli özel
sanayi ithalatçı ve montajcı idi. Örneğin, ülkenin radyo yapacak gücü yokken, radyo talebini
yaratan bir gelir birikimi varsa, yerli sanayici, radyo imalatının tümünü değil, dışarıdan ithal
ettiği parçaları birleştirerek son aşamasıyla gerçekleştiriyordu.
Girdi malzeme yönünde dışa bağımlılık ve bu girdilerin devlet iznine bağlı dövizle
satın alınması yerli sanayicilerin hareket yeteneğini kısıtlıyordu. Kendi makinesini kendisi
yapamayan, yaparken de gereksinim duyduğu sermaye mallarının en az 3’te 2’sini pahalı
dövizle satın almak zorunda kalan, montajla yetindiği için marka sahibi olamayan, ürettiğini
ihraç edemediği için döviz geliri elde edemeyen özel sanayi kesimi, tüm bu nedenlerden dolayı
yapısal bir bozukluk ile karşı karşıya idi (Cem, 1989: 459).
İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye ekonomisini üç ana döneme ayırmak mümkündür.
Bunlardan birincisi 1950’lerde tarım ürünlerinin ve doğal kaynakların ihracatına ve sanayi
ürünlerinin ithalatına dayalı göreceli liberal dönem; ikincisi ağır sanayiye yönelen 1960 ve 1980
arası ithal ikameci, kapalı dönem ve sonuncusu ise 1980 sonrası emek yoğun sektörlerdeki
ihracata dayanan küresel entegrasyon dönemi (Kaya, 2011:32) olmaktadır.
1970’lerin sonlarında, siyasi kavgalarda binlerce insanın öldürüldüğü, temel tüketim
maddelerinin bile piyasada bulunamadığı, her tür malda karaborsanın oluştuğu bir ortam söz
konusuydu. Devlet borçlarını ödemekte güçlük çekiyor ve enflasyon giderek artıyordu. Bu
buhranın üstesinden gelmek için o dönemde hükümet, 1980 yılının Ocak ayında tarihe 24 Ocak
Kararları olarak geçecek IMF destekli bir kemer sıkma programı başlattı. Program, temel olarak
dış ticareti arttırıp, yabancı yatırımları teşvik ederek ekonomide büyüme ve istikrar sağlamayı
hedeflemekteydi. Program ayrıca kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesini ve esnek bir
döviz kuruna geçişi de içermekteydi (Aydın, 2005).
24 Ocak İstikrar Kararları ile Türkiye ekonomisinde ve sanayileşme sürecinde keskin
bir dönüş başlamaktadır. Eğilmez’in de (2012) vurguladığı gibi Türkiye’de özellikle
1980’lerden başlayarak en büyük değişim ekonomide olmaktadır. 1980’lere gelinceye kadar
büyük ölçüde içine kapalı, devletin ağırlıkta olduğu, ithal ikamesine dayalı ekonomik yapı artık
çözülmeye başlamıştır. Sanayi devrimini yakalayamadığı için kapitalizme de geçememiş olan
Türkiye şimdi artık bir kapitalizm benzeri modelin içinde ilerlerken, bu model eski karma
ekonomi modelinden oldukça farklı bir modeli ifade etmektedir. Eski model rıza gösterme
esasına dayanırken, yeni model ise her şeyi talep etme esasına göre biçimlenmektedir.
1991 seçimleriyle Özal hükûmeti iktidardan uzaklaşmış olsa da takip eden dönemde
küresel ekonomiye entegrasyon süreci bütün hızıyla devam etti. Kamu iktisadi teşekküllerinin
özelleştirilmesi hızlandı (Aydın, 2005). Ulusal borç ve enflasyon ise büyümeye devam etti.

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

441

Türkiye’de Siyasal Kültür-Makroekonomi Politikaları Etkileşimi: İstikrar
Programlarının Ortaya Çıkması

1990’lı yıllar ve 2000’lerin başı Türkiye için ekonomik ve siyasi krizlerin yaşandığı yıllar oldu.
1994 yılında çok ciddi bir ekonomik buhran yaşayan Türkiye, 1997-1998 yıllarında ordunun
Erbakan hükûmetine müdahalesiyle bir siyasi istikrarsızlık dönemine de girdi. 2001 yılında ise
Türkiye tarihinin en ağır iktisadi buhranlarından biri yaşandı. Bu süreçte birçok banka battı ve
mali sistem neredeyse çökme noktasına geldi. Bu krizlerin ardından, Türkiye IMF ile yeni
anlaşmalar imzaladı ki bu anlaşmalar ülkeyi ziyadesiyle küresel ekonomiye açılmaya itti
(Aydın, 2005).
2002 yılında iktidara gelen ve devam eden AKP hükûmetleri döneminde de Türkiye
küresel ekonomiye entegrasyon sürecinde ilerlemeye devam etti. Hükûmet 2001 Krizi’nden
sonra IMF ile imzalanan anlaşmalara sadık kaldı ve yabancı yatırımı daha da özendiren ve
yabancılara ülke sınırları içinde mülk edinme hakkı getiren düzenlemeler çıkardı. Bu dönemde
devletin enerji, telekomünikasyon sektörlerdeki varlığı özelleştirmeler yoluyla büyük oranda
sona 2000 sonrası Türkiye erdi. Bu dönemde ayrıca ihracat ve ithalatta Özal dönemindeki
sıçramaya benzeyen çok önemli artışlar yaşandı (Kaya, 2011: 33).
Bütün bunlara bakarak devletin 1980 öncesi ekonomideki yaygın ve doğrudan varlığının
küresel iktisadi entegrasyonla birlikte yerini daha sınırlı ve daha çok düzenleyici bir role
bıraktığını söylemek mümkündür. Küreselleşme ile birlikte diğer ülkelerde de görülen bu
durumu O’Riain (2000) “kurumsal tamponların” kaybı olarak adlandırmaktadır. Wade (2005)
ise “kalkınma alanının yokluğunu” 2000 Sonrası Türkiye İktisadının Değişimi oluşu tabirini
kullanmaktadır. Özet olarak bugün baktığımızda Türkiye’de devlet hâlâ hatırı sayılır bir güce ve
bürokratik yapıya sahip olsa da devletin ekonomik ve sosyal alanda yapabileceklerinin Dünya
Ticaret Örgütü (WTO) ve IMF gibi uluslararası kurumlar ve bağlı olduğu antlaşmalar tarafından
önemli derecede sınırlandırıldığını görmekteyiz (Kaya, 2008).
3-Türkiye’de İstikrar Programlarının Doğuşunda Siyasal Kültürün Rolü

Türkiye’de istikrar programlarının ortaya çıkmasında siyasal kültürün oynadığı rol
özellikle 1980’li yıllardan sonra daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Dünyada serbest piyasa
ekonomisine geçişi sağlayan Doğu Avrupa ve eski Sovyetleri birliği ekonomilerinde de benzer
sorunlar ortaya çıkmıştır.
Bu sorunlar siyasal yapının dayandığı ekonomik yapının düzenlenme biçimine bağlı
olmaktadır. Hukuk düzeninin kurumsallaşma yetersizliği, ekonomik özgürlüklerde yaşanan
yetersizlikler, özel sektörün öncülüğünde dış dünyaya açılan ekonomik yapıda, denetleyici ve
düzenleyici kurumların oluşma sürecinin gecikmesi vb sorunlar öne çıkmaktadır.
Diğer yandan toplumsal yapının ve sosyokültürel yapının değişim süreci de eonomik
yapıda ortaya çıkan dönüşümlerle birlikte hızlanırken, sisyasal yapının ve siyasal kültürün
dönüşüm süreci de bu gelişmelerden etkilenecektir. Siyasal kültürün gelişmesi ekonomik
gelişmelere bağlı olmakla birlikte, toplumun eğitim düzeyi, özel sektör ile kamu sektörü
arasındaki ilişki düzeyinin denetlenebilme olanakları toplumsal kaynakların doğru kullanabilme
olanaklarını etkileyecektir.
İstikrar programlarının içsel ya da dışsal sebeplerle ekonomide bozulan arz-talep
dengesini yeniden kurmayı ve bunun yansıması olarak ortaya çıkan ekonomik problemleri
(yüksek enflasyon, cari açık gibi) çözmeyi hedeflediği için, programların içerdiği politikalar
talep yönlü ve arz yönlü politikalar olmak üzere iki grup altında incelenmektedir. Bu politikalar
arasındaki fark, iyileşmenin talebi kısıtlayarak mı arzı genişleterek mi sağlanacağıdır. Talep

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

442

yönlü politikalar fazla talep baskısını nihai talebi azaltarak düşürmeye çalışırlar. Bu politikalar
geleneksel makroekonomik politikalar sayılan sıkı maliye, para ve kredi politikalarından
oluşmaktadır. Ana hedef nihai talep düzeyini kontrol altına almaktır (Yıldırım vd, 2007).
Türkiye’de 1980-2007 döneminin genel bir değerlendirilmesi yapıldığında politik
alanda genelde istikrarsızlığın bulunduğu görülmektedir. Yaşanan istikrarsızlıklarda ekonomi
yönetimindeki başarısızlıklar, yolsuzluklar, politikaya ve politikacılara duyulan güvensizlikler
(Şanlısoy,2007:270) önemli rol oynamıştır. Bu dönemde uygulanan İstikrar Programlarının bir
diğer özelliği ise başarısızlıkla sona ermiş olmasıdır (Tablo 2).
Tablo 2: Türkiye’de 1980-2001 Dönemi İstikrar Programları
Uygulanan
Program

Ocak-1980

Hükümet

Süleyman

Amaç

Sonuç

Ekonomiyi dışa

Ekonominin dışa açılmasında başarılı

Demirel

açmak ve ekonomik

olundu, ancak enflasyon üç haneli

durgunluktan çıkmak

rakamlara ulaştı.

Nisan-1994

Tansu

İç ve dış açıklardaki

Enflasyon patladı, 94 krizi doğdu.

(Stand-by)

Çiller

artışı durdurmak

Ocak-1997

Mesut

Enflasyonu Önlemek

Yılmaz
Aralık1999
(Stand-by)

Bülent
Ecevit

Enflasyonu Önlemek

Erken seçim kararı sebebiyle
tamamlanamadı.

2000 ve 2001 yılı krizleri ile sarsıldı.

Kaynak: Akdiş, 2001

1970’li yıllarda büyük ölçüde İthal ikameci politika uygulamalarının çeşitli iç ve dış
sebeplerle başarısız olması ve ekonominin krize girmesi nedeniyle 1980 yılında 24 Ocak İstikrar
Kararları uygulamaya koyulmuştur. Bu tarih Türkiye ekonomisi için bir dönüm olmuş,
gerçekleştirilen yapısal değişimlerle ekonomi dışa açılmıştır. 1980 yılının Ocak ayında tarihe 24
Ocak Kararları olarak geçecek IMF destekli bir kemer sıkma programı başlattı. Program, temel
olarak dış ticareti arttırıp, yabancı yatırımları teşvik ederek ekonomide büyüme ve istikrar
sağlamayı hedeflemekteydi. Program ayrıca kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesini ve
esnek bir döviz kuruna geçişi de içermekteydi (Butev, 2012:92).
24 Ocak Kararları sonucunda ekonominin dışa açılma süreci başarılı olmasına rağmen,
devletin küçültülmesi amacı gerçekleşememiş, kamu finansmanı ve borçlanmayla sorunu
enflasyonu süreli beslemiştir. Bu dönem liberal politikaların uygulanmasında önemli olan
hukuki yapının gelişmişliği açısından bazı eksiklikler taşımaktadır. Bunun yanında 1980 sonrası
dönemde yaşanan yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek faizlerle yapılan devlet borçlanması
sürekli birbirini besleyen bir sarmala dönüşmüştür (Şanlısoy, 2007: 261).

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

443

Türkiye’de Siyasal Kültür-Makroekonomi Politikaları Etkileşimi: İstikrar
Programlarının Ortaya Çıkması

İktisatta moral hazard (ahlaki tehlike) olarak ifade edilen bu durumun ortaya çıkmasında
özellikle siyasal sorumluluk kültürünün önemini Tezel (2000) şu şekilde vurgulamaktadır:
İnsan, eylemlerinin sorumluluğundan sıyrılabileceğine dair bir temel varsayım ile
yaşarsa, hata yapmamak için özen göstermez ve daha çok hata yapar. İktisadi hayatta kaynak
kullananlar, “bir şey olmaz abi, babam beni kurtarır” varsayımıyla hareket ediyorsa, kaynaklar
hem kötü kullanılır hem de büyük toplumsal adaletsizlikler doğar.
İstikrar programlarına giden yolda Türkiye’de siyasetçiler ile iş çevreleri arasındaki etik
olmayan ilişkiler önemli olmaktadır. Başta bankacılık ile enerji ve bayındırlık faaliyetleri ile
ilgili kamu ihaleleri alanında siyasal yolsuzluklar hızla artmıştır.
1989 yılından sonra takip edilen popülist ekonomi politikaları, dışarıdan gelen kısa
vadeli sermaye ile finanse edilirken, reel ücretler yükselmiştir. Ancak denetimsizlik sorunu
ortaya çıkan yolsuzluklar bütçe açıklarını daha da artırır. Bu gelişmelere bağlı olarak ekonomide
yaşanan tıkanıklık 1989 yılında finansal piyasalarda liberalizasyona gidilerek aşılmaya çalışılır
(Butev, 2012:95).
Makroekonomik ve politik istikrarsızlık 1990’ların ikinci yarısında da (tıpkı önceki iki
on yılda olduğu gibi) sürmeye devam etmiş ve enflasyon sorunu da çözülemeyince, alınan
zayıf, gecikmeli ve tutarsız önlemler karşısında Türkiye, Kasım2000 – Şubat 2001’de yaşanan
ağır bankacılık ve döviz kuru kriziyle birlikte bu finansal krizle etkileşim halindeki derin bir reel
sektör krizine girmiştir (Butev, 2012:95). Bu süreçte özellikle sadece bankacılık sektöründeki
yolsuzlukların faturasının 40-50 milyar Dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Enflasyonun en önemli sebebi olarak ortaya çıkan borçlanmadaki artış yolsuzluklar
kadar politik istikrasızlıkla da bağlantılı olmaktadır. Şanlısoy’un (2007:270) vurguladığı gibi
Türkiye’de hükümetlerin yaşam süreleri oldukça kısa olmuştur. Askeri hükümet dönemi
dışarıda tutularak 1983-2007 dönemi incelendiğinde 15 hükümet kurulduğu, ortalama hükümet
ömrünün yaklaşık 1 yıl 7 ay olduğu görülmektedir. Gerek bu durumun gerekse yapılan
seçimlerin (milletvekilliği genel seçimleri ve yerel seçimler) sıklığı bir yandan ekonominin
politik manipülasyonuna neden olurken diğer yandan yaşanan ekonomik sorunların çözümünü
engellemiştir.
Diğer yandan makroekonomik sorunların çözüm anahtarı ise çoğu zaman IMF olmuştur.
IMF, ödemeler dengesi krizine giren ülkelerin tekrar sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşmaları
sürecinde ülkelere finansal yardım sağlayan bir uluslararası kredi kuruluşudur. Kriz ekonomileri
için önem taşıyan dış yardım IMF ile yapılan anlaşmalarla sağlanmaktadır. IMF-tipi istikrar
programları olarak nitelendirilen ve ülkenin dış ekonomik dengesini düzenlemek için hazırlanan
programlar; maliye, para ve kur politikalarından oluşturulmaktadır (DPT, 2010). Ancak IMF
programlarının maliyeti fazladır ve ekonomide işsizlik, gelir eşitsizliği vb sorunlara neden
olmakta ve kriz ekonomilerinin uzun bir dönem zorluklar içinde yaşamasına neden olmaktadır.
Ayrıca uygulanan bu politikaların başarısızlıkla sonuçlandığı, sosyal ve politik
karışıklıklara neden olduğu iddia edilmektedir. Bu politikaların bürokratik-askeri-otoriter
çizgide gerçekleştirilmesi dikkat çekmektedir. Çünkü bu istikrar politikaları reel ücretlerde
düşüşü gerektirerek yükün özellikle ücretliler ve küçük işletmeler üzerine bindiği normal
demokratik koşullara uygun olmayan politikalar olmaktadır. Bunun sonucunda toplam talepte
sert bir düşüş yanında GSMH’da bir daralma söz konusudur (Parasız 2002:138). Ancak

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

444

literatürde Türkiye’de siyasal yapı kavramının bir uzantısı olarak düşünülebilecek olan politik
istikrarsızlık- ekonomi ilişkisini konu alan çalışmalar ise buna rağmen az olmuştur (Tablo 3).

Tablo 3: Türkiye’ de Politik İstikrarsızlık - Ekonomi İlişkisi

Kaynak: Şanlısoy, 2007: 274

Tablo 3’te yer alan yöntem ve bulgulardan anlaşılacağı gibi politik istikrarsızlıkla;
büyüme ve yatırımlar arasında ters yönlü bir ilişki, kamu açıkları, enflasyon, dış borçlanma,
sermaye kaçışları arasında doğru yönlü bir ilişki söz konusudur. Ayrıca gelir dağılımındaki
adaletsizlik politik istikrarsızlığı arttırmaktadır (Şanlısoy, 2007: 274).
Küreselleşme süreci bu açıdan toplumun geneline yayılan bir refah getirememiştir.
Yaşanan ekonomik büyümeye, ithalat ve ihracattaki patlamaya ve hatırı sayılır dış sermaye
girişine rağmen fakirlik, işsizlik ve gelir adaletsizliği konularında önemli bir iyileşme
sağlanamamıştır. İşsizlik oranı kriz dönemlerindeki çok yüksek oranlardan aşağı çekilebilmişse
de % 10’ların altına hiç inmemiştir. Gelir ve zenginlik açısından toplumun en tepesindeki % 10
ve 20’nin millî gelirden aldığı pay bu dönem boyunca hep yüksek kalmıştır. Bazı iyileşmeler
sağlanmakla beraber, fakirlik oranı da önemli ölçüde gerilememiştir. Bu dönemde en kazançlı
çıkan kesim ise küresel ekonomiye iş yapan veya küresel ekonomiyle bağlantıyı yürüten

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

445

Türkiye’de Siyasal Kültür-Makroekonomi Politikaları Etkileşimi: İstikrar
Programlarının Ortaya Çıkması

girişimci ve profesyonel sınıflar ve gruplar olmuştur. Başta İstanbul olmak üzere küresel
ekonomiyle bağlantılı az sayıda kentte yoğunlaşan bu kitleleler ile toplumun gerisi arasındaki
uçurum artmıştır (Kaya, 2011:41).
Gürak’ın (2004) da vurguladığı gibi yolsuzlukların ortaya çıkmasında, yolsuzlukların
üzerine yeterince gitmeyi engelleyen siyasal-kurumsal yozlaşmanın yanı sıra, kültürel yapının
da etkisi vardır, elbette. Ancak, çağımızın küresel ekonomik yapısı, ilişkileri ve koşulları göz
önüne alındığında sadece bir ülkede kurumsal ve kültürel altyapıyı değiştirmekle sorunun
üstesinden gelinemez. Küresel ekonomik ilişkilerin toptan gözden geçirilmesi de önemli
olmaktadır. Ancak kültürel-siyasi yapının ekonomi üzerindeki etkisini ölçebilmek için ampirik
çalışmalar yapılması da bazı sebeplerden dolayı zor olmaktadır. Şanlısoy (2007:86) bu noktada
bir siyasal yapı kavramı olarak demokrasi ile ekonomi etkileşiminin ölçülmesinin zorluğu
noktasında şunu ifade etmektedir:
Özellikle ekonomik değişkenlerle demokratikleşme arasında kesin ilişkilerin ortaya
konamaması, politik istikrarsızlık ile ekonomik değişkenler arasında ortaya çıkan ilişkilerin
incelenmesini beraberinde getirmiştir. Son dönemdeki çalışmalarda salt demokratikleşme
bileşenlerinden (politik haklar ve sivil özgürlükler) daha çok daha geniş bileşenleri kapsayan
politik istikrar değişkeni kullanılmaktadır. Ekonometrik araştırmalarda kullanılacak olan politik
istikrarsızlık değişkeni konusunda, tanımlama ve ölçme sorunları nedenleriyle tam bir görüş
birliği yoktur.
Ayrıca Aktan’ın (2001:51) da vurguladığı gibi siyasal ahlakla bağlantılı olarak siyasal
Yozlaşma (Political Corruption) kavramı henüz siyaset bilimi literatüründe bütünüyle açıklığa
kavuşturulmuş değildir. Siyaset bilimcileri yanısıra konu ile ilgilenen diğer sosyal bilimciler,
siyasetçiler ve kamuoyu siyasal ahlakın bozulmasını ifade etmek üzere "siyasal yozlaşma"
kavramı yerine "rüşvet ve yolsuzluk" veya sadece "yolsuzluk" kavramını kullanmaya
eğilimlidir. Oysa "yolsuzluk" siyasal yozlaşma kavramının ifade ettiği anlamdan daha dar bir
anlama sahip olmaktadır. Bu sorunların çözüm noktası olarak ekonomik özgürlüklerin gerçek
anlamda sağlanması ve kamu kesimine olan bağlılığın azaltılması olmaktadır.
Strong (2006:4) bu nedenle ekonomik büyüme ile ekonomik özgürlükler arasında çok
sıkı bir ilişki olduğunu ve bireysel özgürlüklerin yokolduğu bir siyasal sistemde bu
özgürlüklerin sağlandığı sisteme göre kişibaşına düşen mili gelirde yaklaşık 4 kat bir azalma
olduğunu ifade etmektedir. Diğer yandan her yıl yayınlanan ve ülkelerin bu alanda durumlarını
ölçen Dünya Ekonomik Özgürlük (EFW) endeksindeki verilere göre ekonomik özgürlüklerin
gelişmişlik düzeyi çatışmaları azaltarak, sosyokültürel yapıyı desteklemede olumlu rol
üstlendiği ortaya çıkmaktadır.
Bunun sonucunda küreselleşmenin dayandığı modernleşme, siyasal kültür için toplumu
düzenlemenin bir aracı iken, toplumsal kültür alanında bu durum devletin dayatma ve baskı
aygıtı olarak algılanır. Bütünleşme, meşruiyet ve siyasal katılım krizlerinin kökeninde de yine
bu ikili modernleşme anlayışı vardır (Çetin, 2008).
4-Bulgular ve Öneriler
Krizler ve bu krizler sonucunda ortaya çıkan istikrar programları gelişmiş ülkelerde de
görülmesine rağmen gelişmekte olan ülkelerde daha yoğun olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü
enflasyon, cari açık, işsizlik gibi ekonomik sorunlar yanında siyasi istikrasızlık, yozlaşma gibi
siyasi-kültürel sorunlar da azgelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin çoğu zaman gündeminde yer

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

446

almaktadır. Türkiye ekonomisi için de piyasaların önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiği
dönemler bu sorunların yoğunlaşması ile kesişmektedir. Bu süreçte siyasal kültürle ilişkili
olarak elde edilen bulgular ve öneriler ise aşağıda vurgulanmıştır.
 Türkiye modernleşme tarihinde, en önemli ayrışma duraklarından bir tanesi (siyasal
kültürün alanıyla ilgili olarak) yukarıdan yapılan devrimlerle toplumsal kültür arasındaki
boşluklar ve ortaya çıkan uyum sorunu olmaktadır. Küreselleşme bu açıdan siyasal kültürün
ülkeler arasında yayılması ve etkileme alanına sahip olmasıyla da açıklanabilir. Bu
boşluklar uyum mekanzimalarının eksikliğine neden olmuştur.
 Türkiye’de siyasal kültür-toplumsal kültür ayrımında yaşanan bu dönüşümler çoğu zaman
kendi içinde kriz eğilimleri taşımıştır. Çünkü Çetin’in ( 2008) de vurguladığı gibi gelenekle
bir evrim süreci içersinde geçiş yapan modernleşme öreklerinde (İngiltere, Anglo-Sakson
Devletler, Japonya) modernleşme krizleri daha yumuşak aşılırken, geçmişle sürekliliğin bir
devrim yoluyla koparıldığı modernleşme öreklerinde (Fransa, Türkiye ve çoğu İslam
Ülkesi) krizler, büyük siyasal ve toplumsal sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle
küreselleşmenin siyasal kültür kanalıyla toplumsal kültürü etkilemesi çoğu zaman bir
ayrışma durağını vurgulamaktadır. Bu dönüşümün sancılarının az olması ise ekonomik
yapıdaki dönüşümün etkilerine de bağlı olmaktadır.
 Krizler Türkiye’de yoğun olarak yaşanmıştır. Politik toplu durum dalgalanmaları olarak ta
ifade edilen siyasal istikrarsız kaynaklı bu ekonomik sorunlar Şanlısoy’un (2007:86) da
ifade ettiği gibi politikacıların yeniden seçilebilmeyi garantileyebilmek için seçim
dönemlerinde uyguladıkları iktisat politikaları sonucunda makro ekonomik değişkenlerde
meydana gelen dalgalanmalardır. Geniş anlamda ise bazı ekonomik ve politik çıkarlar
sağlamak amacıyla ekonomiyi manipüle ederek yöneten iktidardaki politikacıların
uyguladığı ekonomi politikalarının kısa ve uzun dönemde makro ekonomik değişkenler
üzerinde meydana getirdiği etkiler olarak tanımlanabilir.
 Ekonomik özgürlüklerin gelişmişlik düzeyi de toplumsal kültür-siyasal kültür ayrışma
durağında önemli bir rol üstlenir. Eğer bu özgürlükler sağlanırsa, toplumsal özgürlüklerin ve
refah olanaklarının da artması beklenir.
Sonuç Yerine
Toplumların kültürel-siyasi yapısı ekonomi ile daima iki yönlü bir ilişki içinde
olmaktadır. Ekonomiyi en basit anlamda yaşamın idame ettirilmesindeki çabaların bir bütünü
olarak düşünürsek, bu ekonomik amacı sağlamaya yönelik çabalar kültürel-siyasi altyapı ile
karşılıklı ilişki içinde olmaktadır. Ekonomik yapı kültürel yapıyı etkilerken aynı zamanda
ekonomik düzenin kurumsal düzeni de çoğu zaman kültürel yapı tarafından belirlenmektedir.
Bunun önemli bir nedeni, toplum ve iktisadi ajanlar iktisat teorisinde önemli bir yer
tutan rasyonellik bakımından da aynı yasalara tabi olmayabilmektedir. Rasyonel bireyin
faydasını ençoklaştırma amacıyla hareket ederken akılcı kararlar vererek hataya düşmeyeceği
varsayılmaktadır. Ancak toplumsal kararlarda hata payı yükselmektedir. Bu anlamda Türkiye’de
de ortaya çıkan birçok krizin köşe taşları, kültürel yapı-siyasetçi davranışı-bürokratik kararlar
sentezi ile biçimlenmekte ve toplumsal ekonomik faydanın ençoklaştırılması amacı çoğu zaman
gerçekleşememektedir.
Türkiye’de özellikle 1980’li yıllardan sonra sık aralıklarla ortaya çıkan krizlerin önemli
bir nedeni siyasal alanda alınan yanlış kararlar ile politik tercihler nedeniyle krizlere giden
yolların sürekli açık olmasıdır. Makroekonomik dengesizliklerin çözüm yolu ise daha da

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

447

Türkiye’de Siyasal Kültür-Makroekonomi Politikaları Etkileşimi: İstikrar
Programlarının Ortaya Çıkması

maliyetli olan istikrar programları ile sağlanmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, Türkiye’de bu
yıllarda aynı zamanda farklı bir ekonomik modelin denendiği düşünülürse, liberal ekonomi
deyiminin salt bir ekonomik terim değil aynı zamanda hukuk sistemi, toplumsal yapı ve kültürel
algılamaların da dahil edildiği bir sistemi açıkladığı unutulmamalıdır.
Ancak seçmen-siyasetçi ilişkisinden, piyasa ekonomisinin uygulama biçimindeki
aksaklıklara kadar süreci belirleyen siyasal kültür unsurunun Türkiye’de gerçekte oldukça
ağırlıklı bir faktör olarak öne çıktığı görülmektedir. Bu bileşen sonuçta Türkiye’de istikrar
programlarının uzun ömürlü olmasında belki en önemli etkendir.

KAYNAKLAR
AKDİŞ, Muhammet, (2001) Türkiye’de Ekonomik İstikrar Programlarının Dünü ve
Bugünü
AKDOĞAN, Y. (2008) Yerel Siyaset - Kavramlar. Yerel Siyaset (s. 10). İstanbul: Okutan
Yayıncılık
AKTAN, Coşkun Can (2001) Yolsuzlukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş
Yayınları
BUĞRA,
Ayşe (2013),
Anadolu’da
http://www.haberon.com (3/04/2013)

Gülen

Cemaati

Tedirginliği

Var,

BUTEV, S (2012), İstihdam Büyüme İlişkisi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 0cak, 2012
ÇATALOLUK, Cuma (2010), “Mali Sosyalleşme ve Kültür İlişkisi”, Sosyal Gelişim
Dergisi, Yıl: 1 Sayı: 1 Haziran 2010
ÇETİN, Halis (2008), Gelenek ve Değişim Arasında Kriz: Türk Modernleşmesi, Dogu
Batı Üç Aylık Düşünce Dergisi ISSN:ı303-7242 Sayı: 25 203/25 Doğu Batı
Yayınları
DPT

(2010) İnternet, Adres: ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikra2.pdf
(10.03.2014)

EĞİLMEZ, Mahfi (2014), “Türkiye'deki Değişimin Sosyo-Ekonomik Analizi”,
www.mahfiegilmez.com (10.03.2014)
İÇEL, H. (2008). Küreselleşme ve Unutulan Kültür Değerlerimiz. M. Talas, & S. Bildirici
içinde, Farklı Yönleriyle Küreselleşme (s. 125-126). İstanbul: Doğu Kütüphanesi
KAYA, Yunus (2008), Türkiye’de Küreselleşme ve Küresel Ekonomiye Entegrasyon
KAYA, A (2011), 2000 Sonrası Türkiye İktisadının Değişimi, Editörler Yusuf Alpaydın
& Halil Tunalı İstanbul Ticaret Odası İlmi Etütler Derneği Yayın No: 2011 - 31
İstanbul, 2011
KÖSE, Salih (2002), 24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 İstikrar Programlarının
Karşılaştırılması,
Planlama
Dergisi,
http://ekutup.dpt.gov.tr/planlama/42nciyil/koses.pdf, (10.03.2014)
MERİÇ, Cemil (2002). Sosyoloji Notları ve Konferanslar. İstanbul: İletişim Yayınları

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448

Sefa Salih Bildirici - Barış Aytekin

448

PARASIZ, İlker (2002), Enflasyon Kriz Ayarlamaları, Ezgi Kitabevi, Bursa
ŞAN, Mustafa Kemal ve HİRA, İsmail (1999), ” Frankfurt Okulu ve Kültür Endüstrisi
Eleştirisi”
ŞANLISOY, Selim (2007), Ekonomi - Politika Etkileşiminin Süreç Politikası Açısından
Analizi: Türkiye Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi
TÜRKONFED (2012), Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye, Haz. Erinç Yeldan,
TALAS, Mustafa (2008), Çok Kültürlülük Kıskacında Ulus Devlet ve Türkiye. İstanbul:
Doğu Kütüphanesi
TALAS, Mustafa (2010), Kültür Sosyolojisi, İstanbul: Lisans Yayıncılık
TDK, (2005) Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara 2005
TEZEL, Yahya Sezai (2000), Hatalı Siyasetçi Kararlarından “Serbest Piyasa” Sistemi
mi Sorumludur? Erişim: http://www.yahyatezel.com,(10.03.2014)
TEZEL, Yahya Sezai (2000), Sorumsuzluklar Cenneti Türkiye’de Bir Kez Daha ‘Moral
Hazard’ Meselesi, Erişim: http://www.yahyatezel.com (10.03.2014)
YILDIRIM, Kemal; KARAMAN, Doğan; TAŞDEMİR, Murat (2007), Makroekonomi,
Seçkin Kitabevi, Ankara

The Journal of Academic Social Science Yıl: 3, Sayı: 18, Aralık 2015, s. 435-448