mikro ve makro ekonomi mikro

TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ
İ Ş L E T M E BÖ LÜ M Ü

Mikro ve Makro
Ekonomik Göstergeler
LİSANS PROGRAMI

SUNAN

: Melih KESER

SUNULAN: Doç. Dr. Murat AYAN
İSTANBUL, Ocak 2015
İÇİNDEKİLER

...............................................................................................................................................................................
1

GİRİŞ...................................................................................................................................................................
GİRİŞ...................................................................................................................................................................


KAYNAKÇA........................................................................................................................................................
KAYNAKÇA........................................................................................................................................................
GİRİŞ
Dünyada karşılaşılan en ciddi sorunlar, ekonomik sorunlardır. İşsizlik, enflasyon,
adaletsiz ve eşit olmayan gelir dağılımı, ücret ve maaş yetersizliği, ülkeler arasındaki
gelişmişlik farkları. Bunların tümü ekonomik sorunlardır ve daha niceleri vardır. İnsanları
savaşlara zorlayan nedenler de ekonomik nedenlerdir. İnsanlar kıt kaynakların kullanımını
doğru yaparlarsa, daha mutlu bir yaşam ve daha kaliteli bir hayat süreceklerdir. Bunun için
ekonomistler bu sorun ve nedenlere çözüm aramaya başlamıştır. Buda insanların ekonomiyi
anlamaları ve öğrenmeleri için bir amaç olmuştur. Ekonomistler, tüm ekonomik olaylardaki
sebep- sonuç ilişkisini analiz ile çözümler. Sonrada bunları bir doğru halinde kamuoyuna
açıklar. Ekonomi bilimi bunun için vardır. Ekonomi bilimi de konularını iki şekilde ele alır.
Mikro ekonomi ve Makro ekonomi.
Makro ekonomi bir şehrin uçaktan kuşbakışı incelenmesine benzer. Oradaki yapılar
birbirine bağlılık arz eder. Dağlar, ovalar, barajlar, göller, yollar, köprüler, ormanlar, vb.
Mikro ekonomi ise bu şehrin içine girilerek caddelerin, sokakların hatta binaların tek tek
incelenmesidir.
Ekonomi sosyal bir bilim dalıdır. Toplumdaki birey ve örgütlerin, mal ve hizmet
üretimini, tüketimini ve değişimlerini inceleyen bir bilim dalıdır.
Bir insanı tanımak için karakterini bilmek gerekir. İnsanlarda ekonomiyi anlamak için

onun temelini oluşturan mikro ekonomiyi ve makro ekonomiyi bilmesi gerekir. Bu projede
ekonomideki temel kavramlar, mikro ekonomik göstergeler ve makro ekonomik göstergeler
anlatılmaya çalışılmıştır.
Daha huzurlu, daha mutlu, daha refah bir dünya için insanlık ekonomiyi iyi anlamalı
ve yorumlamalıdır.

2

I. BÖLÜM
1. Temel Kavramlar
1.1. Ekonomi ve Ekonomi Bilimi
İnsanoğlu ilkel kavim yaşantısı içerisinde temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik
olarak çeşitli malları temin etme mücadelesine giriştiğinden bu yana ekonomi kavramı ile
özdeşleşmiştir. İlkel kavim yaşantısı içerisinde ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak,
trampa ekonomisi dediğimiz malın malla takas edildiği bir mübadele şekline bağlı olarak,
insanoğlu ihtiyacı olan çeşitli malları temin etmeye çalışmıştır.

1

Sonsuz insan ihtiyaçlarına


yetecek mal ve hizmet yoktur. Bu kavramı anlatmak üzere "kıt kaynaklar" kavramı kullanılır.
Bir malın üretim aşamasında alternatif kullanım alanları olduğundan bu kullanım alanları
arasında bir tercih yapılır. Örneğin demir otomobil yapımında kullanılabileceği gibi
demiryolu, köprü, baraj yapımında da kullanılabilir. Bu tercihi aile, firma, devlet gibi karar
birimleri

yapar.

Tercih

daima

maksimum

tatmini

sağlayacak

şekilde


yapılır.

İşte ekonomi sınırlı, kıt kaynakların(örneğimizde demir) sınırsız insan ihtiyaçlarını
(otomobil, köprü, baraj) karşılamakta kullanımını inceleyen sosyal bir bilimdir. 2
Ekonomi bir bilim dalı olarak, kaynakların sınırlı, buna karşılık insanoğlunun
ihtiyaçlarının sonsuz olması nedeniyle, çeşitli sorulara yanıt arayan bir bilim dalı olarak ortaya
çıkmış ve gelişme göstermiştir. Ekonomi Bilimi, bu yönüyle kısıtlı kaynaklar ile hangi malın,
kimin için, ne miktarda üretileceği ve kimler tarafından tüketileceği sorularına ve fiyatın
oluşum mekanizmasını algılamaya çalışan bir bilim dalıdır.
Ekonomi Bilimi çeşitli sorulara yönelik cevapları Mikro ve Makro İktisat (Ekonomi)
başlıkları altında aramaktadır. 3
1.1.a. Mikro Ekonomi

1 [ CITATION Gen13 \l 1055 ] , http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel
%20Kavramlar.pdf
2 [ CITATION Eko13 \l 1055 ], http://ekonomik.tripod.com/ekonomik1.html
3 [ CITATION Gen13 \l 1055 ], http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel
%20Kavramlar.pdf


3

Tüketicilerin ve firmaların ekonomik davranışlarını; ihtiyaç, fayda, değer, fiyat
kavramları ile araştıran iktisat dalıdır. Piyasa türlerini, piyasaların işleyiş mekanizmasını ve
farklı piyasa koşullarında firma dengesinin nasıl oluştuğunu da araştırır. Daha basit bir
ifadeyle bir şirketin veya tüketicinin kendi iş işleyişi ve dış ekonomik ilişkilerini bireysel
olarak inceleyen iktisat dalıdır. 4
1.1.b. Makro Ekonomi
Ülke ekonomisi ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu başlıklarını inceleyen bir ana
alt daldır. İstihdam, büyüme, enflasyon, kamu dengesi, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konu
başlıkları makro ekonominin ilgi alanına girer. 5
 İhtiyaç
İhtiyaç, karşılanmadığı zaman acı ve üzüntü, karşılandığında ise mutluluk (haz) veren
bir duygudur. İnsanın hayatta kalabilmesi için mutlaka karşılanması gereken ihtiyaçlara
(soluma, gıda, giyinme, barınma, savunma vb.) “hayati”; “biyolojik” veya zorunlu ihtiyaçlar,
bu kapsama girmeyenlere ise kültürel ve sosyal ihtiyaçlar adı verilir. Bu süreç, İhtiyaçlar
Hiyerarşisi veya İhtiyaçlar Piramidi ile açıklanmaya çalışılmıştır. Piramidin tabanında,
zorunlu, piramidin orta bölümünde kültürel ve piramidin tepesinde sosyal ihtiyaçlar yer
almaktadır.
 Fayda

Mal veya hizmetlerin herhangi bir ihtiyacı giderebilme yeteneği veya derecesidir.
Tüketici herhangi bir malı kullandığında bundan bir tatmin elde eder. Tüketicinin elde ettiği
bu tatmine “fayda” diyoruz. Örneğin, vücudumuzun temel ihtiyaçlarını karşılama özelliğine
sahip olan su faydalıdır. Fayda bir başka açıdan, herhangi bir mal ve hizmetin, taşıdığı
özelliklere bağlı olarak, her hangi bir ihtiyacı giderebilme yeteneği ise, her tüketicinin aynı
maldan elde ettiği fayda farklılık gösterebilir.
 Değer
Mal ve hizmetlere verilen öneme “değer” denir. Birey ve/veya toplum, bir mal veya
hizmetin değerini, o mal ve hizmetin sağladığı fayda, o mal veya hizmetin yeryüzünde bol
veya kıt olması ve o mal ve hizmetin kalitesine bağlı olarak tayin eder. Eğer, bir malın değeri
4 [CITATION Mik \l 1055 ] , http://teknonline.com/mikro-ekonomi-ve-makro-ekonomi-nedir.html
5 [ CITATION Gen13 \l 1055 ] , http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel
%20Kavramlar.pdf

4

salt sağladığı fayda ile ölçülebiliyor olsa idi, suyun elmastan daha değerli olması gerekirdi.
Ancak, insanoğlu bir malın değerini belirlerken, bir mal ve hizmete tüketiciler ne kadar sınırlı
ölçüde ulaşabiliyor ise, o ölçüde değer vermektedir. Yani, insanoğlunun bencil olması, sınırlı
sayıda mal veya hizmete daha yüksek bir değer biçilmesine neden oluşturmaktadır. Dolayısı

ile, malın sağladığı fayda, malın bol veya kıt olması ve malın kalitesi, yani üç farklı unsurun
birleşimi malın değerinin belirlenmesini sağlamaktadır.
 Fiyat
Bir mal veya hizmetin değerinin parasal ifadesine 'fiyat' denilmektedir. Her hangi bir
mal veya hizmetin değeri, o ekonomide geçerli olan ortak değer ölçüsü ile parasallaştırılarak
fiyata dönüştürülür. Bu ortak değer ölçüsünün mutlaka bugünkü anlamda kağıt ve madeni para
olması şart değildir. İlkel kavim yaşantısında para niyetine kullanılmış tarımsal ürünler, metal
parçaları, kolyeler ve altın ve gümüş para da ortak değer ölçüsü olarak değerlendirilmelidir ve
kullanılmışlardır. Bir ulusal ekonomide, onbinlerce mal ve hizmetin değeri ortak değer ölçüsü
ile fiyata dönüştürüldükten sonra, ortaya çıkan fiyat topluluğuna fiyatlar genel seviyesi veya
fiyatlar genel düzeyi denmektedir. Fiyat istikrarı, bir ulusal ekonomi için vazgeçilmez bir
unsurdur. Merkez Bankası'nın asli fonksiyonu fiyat istikrarını sağlamaktır. Günümüzde, sıfıra
yakın oranlarda, yani yıllık bazda yüzde 1'lik, yüzde 2'lik enflasyona sahip gelişmiş
ekonomiler, göreceli olarak fiyat istikrarına sahip ülkeler olarak kabul görmektedir. Nitekim,
AB kriterine göre yıllık enflasyon oranı tavanı, en düşük enflasyon oranına sahip 3 AB
ülkesinin ortalama enflasyon oranına 1,5 puanın eklenmesi ile bulunur ki, bu oranın 2002 yılı
için geçerli olan değeri yüzde 2.7'dir.
 Enflasyon ve Deflasyon
Bir ulusal ekonomide, fiyatlar genel seviyesinin veya düzeyinin düzenli ve sürekli
olarak artması veya yükselmesi sürecine enflasyon denir. Enflasyon, Latince Inflatio; yani

şişkinlik kelimesinden türetilerek oluşturulmuş bir kavramdır. Mal ve hizmetlerin fiyatlarını
temsil eden fiyatlar genel seviyesindeki düzenli ve sürekli azalma veya düşüş ise deflasyon
olarak adlandırılır. Bir ulusal ekonominin enflasyon veya deflasyon tehdidinde olup olmadığı,
oluşturulan fiyat indeksleri ile hesap edilir. Türkiye'de bu hesaplama, Tüketici Fiyatları
İndeksi TÜFE ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksi TEFE kullanılarak hesap edilmektedir.
 Devalüasyon ve Revalüasyon

5

Bir ülkenin para biriminin ulusal sınırlar içerisinde enflasyon nedeniyle değer yitirmesi
sonucu, ülkenin para biriminin değerinin yabancı paralar karşısında değerinin ayarlanması ve
bu nedenle ülkenin yerel para birimi cinsinden döviz kurlarının değer kazanması sürecine
devalüasyon, ülkenin para birimi değer kazandığında, yabancı paralarının döviz kuru
cinsinden değer yitirmesi sürecine de revalüasyon denmektedir. Devalüasyon ve revalüasyon,
yanı ülkenin para biriminin diğer ülke paraları cinsinden değerinin dalgalanması, o ülkenin
rekabet durumu derinden etkilemektedir. Bir ülkenin para biriminin yabancı paralar
karşısındaki değeri Merkez Bankası müdahalesi ile korunuyor ise gerçekçi bir kurdan söz
etmek zordur. Merkez Bankalarının uyguladığı farklı döviz kuru politikalarının bu anlamda
etkileri görülmektedir. Para biriminin yabancı paralara veya altına dönüştürülmesine yönelik
kısıtlamalar ise bir başka sorundur. Buna karşılık, para birimi, diğer paralar ve altına serbestçe

dönüştürebiliyor ise, bu duruma Konvertibilite denir.
 Mal ve Hizmet
İnsanın ihtiyaçları mallar ve hizmetlerle karşılanır. İhtiyaçları temin özelliğine sahip
herşeye “mal” denir. Ekmek, ayakkabı birer mal iken, berberin saç kesmesi veya doktorun
hasta muayene etmesi birer “hizmet”tir.
 Üretim
İnsan ihtiyaçlarını gidermekte kullanılacak mal hizmetlerin yaratılması, elde edilmesi
veya meydana getirilmesi sürecidir. Mal veya hizmetlerin üretimi üretim faktörleri
kullanılarak gerçekleştirilir. Ekonomi bilimi, mal ve hizmetlerin üretilmesinde kullanılan
üretim faktörlerini doğal kaynaklar, emek, sermaye ve girişim üretim faktörleri ile
tanımlamıştır. Üretilen malların bir kısmı ileride kullanılmak üzere bozulmadan saklanıyorsa,
saklanan bu kısma "stok” adı verilir.
 Üretim İmkanları Eğrisi
Üretim faktörlerinin miktarı ve teknoloji sabitken, bir toplumun üretebileceği ve
üretemeyeceği mal demetlerini ayıran bir sınır çizgisidir. Eğrinin sağındaki noktalar,
üretilemeyecek mal demetlerini gösterir. Eğrinin solundaki noktalarda ise, kaynaklar ya tam
kullanılamamakta, ya da kötü kullanılmaktadır. Bu durumda, bu eğri üzerinde, yukarıdaki bir
noktanın veya aşağıdaki bir noktanın tercihi, Fırsat Maliyeti olarak değerlendirilebilir. Fırsat
maliyeti, bir malı üretmek için bir başka malın üretiminden vazgeçilen miktar olarak
tanımlanabilir. Örneğin, biraz daha otomobil üretmek için, buğday üretiminin bir kısmından

6

vazgeçmek gibi. Fırsat maliyeti, bu anlamda daha fazla otomobil üretildiğinde, üretiminden
vazgeçilen buğdayın sağlayacağı avantajlardan vazgeçmenin bir bedelidir.
Ekonomik hayatta, ister firma bazında, isterse de ülke ekonomisi bazında Azalan
Verim Yasası geçerlidir. Her ne kadar, Adam Smith Artan Verimlilik anlayışını gündeme
getirmiş olsa da, günümüzde, tarımsal üretimde ve sanayi üretiminde artan nüfusa bağlı olarak
David Ricardo'nun savunduğu üzere, Azalan Verim Yasası geçerlidir.
Firma bazında, doğal kaynaklar, emek ve sermaye üretim faktörleri, yani hammadde,
işgücü ve makine-techizat miktarı arasında oluşturulan hassas dengeye Optimal Faktör
Bileşim Oranı, diyoruz. Eğer, üç üretim faktörü arasındaki hassas denge bozulup, bir veya iki
üretim faktörünün miktarı sabit tutulur iken, birinin miktarı arttırılır ise, bu o firmada üretim
esnasında yakalanmış olan verimlilik seviyesinin azalmasına neden teşkil eder. Bu nedenle,
verimlilik azaldıkça üretim maliyetlerinin de arttığı görülür. Marjinal kaynak maliyeti, bu
anlamda her bir ek faktör kullanılması sonucu firmanın maliyetinde meydana gelen artışlar
olarak ta tanımlanabilir.
 Üretim Faktörleri
Firmaların mal ve hizmet üretimi gerçekleştirmek için kullanmak zorunda oldukları
her unsur üretken kaynaklar veya üretim faktörleri olarak adlandırılılır. Bu faktörler, üretimi
gerçekleştirmek için kullanılan Doğal Kaynaklar (Hammadde ve Toprak), Emek (İşgücü),

Sermaye (Milli Servet) ve Girişim (Teşebbüs) üretim faktörleridir.
Doğal kaynaklar üretim faktörü, hammadde ve topraktan oluşur. Toprak tarım ve taş ve
toprağa dayalı sanayi benzeri alanlarda hammadde olma ve mal ve hizmet üretimi için
kurulacak bir tesisin inşası için gerekli olan arazi anlamında gayrimenkul olma özelliği ile
ortaya çıkar.
Emek insanın kafa ve vücut çabasıdır. Emek üretim faktörü bir ulusal ekonomide
istihdam edilen işgücünü temsil eder. En vasıfsız iş gücünden en tepe yöneticiye kadar
üretimde görev alan her birey emek faktörü içerisinde yer alır. Bir bireyin emek üretim faktörü
içerisinde yer alması, alın teri karşılığında ücret alması ile mümkün olabilir.
Sermaye üretim faktörü, bir ulusal ekonomide mal ve hizmetlerin üretilmesi,
üretildikten sonra tüketim merkezlerine taşınması ve tüketilmesi için kullanılan tüm alt ve üst
yapı unsurlardır. Binalar, demirbaş, yollar, köprüler, barajlar, fabrikalar, makinalar, taşıt
araçları, içme suyu veya doğal gaz sistemleri, yani yer üstünde ve altında bulunan tüm fiziki
unsurlar sermaye üretim faktörü kapsamına girer ve tüm bu değerlerin toplamı Milli Servet’i
temsil eder.
7

Girişim üretim faktörü ise, diğer üç üretim faktörünü piyasalarından temin eden ve mal
ve hizmet üretimini organize eden faktördür. Mal ve hizmet üretiminin gerçekleşmesi için
yatırım yapan ve birikimlerini kaybetme riskini göze alarak mal ve hizmet üretiminde görev
alan üretim faktörüdür. Bir nevi orkestra şefidir.
Üretim faktörleri GSMH’nın yaratılmasına sağladıkları katkı nedeniyle Milli Gelir'den
bir pay almaya hak kazanırlar. Milli Gelir'den doğal kaynaklar üretim faktörünün aldığı paya
rant, emek üretim faktörünün aldığı paya ücret, sermaye üretim faktörünün aldığı paya faiz ve
girişim üretim faktörünün aldığı paya ise ise kar geliri diyoruz. Milli Gelir ülkenin ulusal
sınırları içerisinde mal ve hizmet üretiminde görev alanlara ödediğimiz faktör gelirlerini
tanımlamaktadır. Eğer, Türk vatandaşı olup, dünyanın başka ülkelerinde mal ve hizmet
üretiminde görev alan insanlarımız var ise, örneğin yurt dışındaki işçilerimiz, onların yabancı
ülkelerde kazandıkları üretim faktör gelirlerini Türkiye'ye göndermeleri halinde, yurtdışından
gelen rant, ücret, faiz veya kar cinsinden faktör gelirlerine ise Dış Alem(den gelen) Faktör
Gelirleri denilmektedir.
 İktisadi Sistem
Toplumu oluşturan bireylerin yetenekleri ve aldıkları eğitim ölçüsünde mal ve hizmet
üretiminde görev almaları sonucunda oluşan sosyal organizasyona İktisadi Sistem (Ekonomik
Sistem) denilmektedir. Bugüne kadar uygulanabilmiş veya uygulaması süren 2 ekonomik
sistem, Kapitalist ve Kollektivist Ekonomik Sistem’lerdir. İlkinde makine ve teçhizatın
mülkiyeti sermaye sınıfında, ikincisinde mülkiyet işçi sınıfındadır.
İktisadi sistem, ulusal ekonomide ihtiyaçlar ile üretim arasında dengeyi en etkin
şekilde sağladığı savunulan bir mekanizmanın bütünüdür. İktisadi sistemleri kapalı ekonomi
sistemleri ve mübadele ekonomisi sistemleri olarak ta iki grupta toplamak olanaklıdır.
Kapalı ekonomi sisteminde üreticiler yalnız kendi gereksinimleri için üretimde
bulunurlar. Gereksinimler basit olduğundan üretim tekniği de ilkeldir. Mübadele ekonomisi
sistemlerinde ise, her birey kendi gereksinmesinden çoğunu üretip bu fazlayı, diğer
gereksinmelerini karşılamak için ihtiyaç duyduğu, ama üretemediği mallarla mübadele eder.
Bu sonucu yaratan, iş bölüşümü ve uzmanlaşmadır.
 Fiyat Teorisi
Fiyat herhangi bir malın mübadele veya değiş tokuş değeridir. Uygarlık tarihi boyunca
insanoğlu malların ve hizmetlerin değerlerinin kökenlerini ve değerlerinin birbirlerinden farklı

8

oluşlarının nedenlerini merak etmişlerdir. Fiyat teorisi de, mal ve hizmet fiyatlarının nasıl
oluştuğunun analiz edilmesidir.
 Tüketici Dengesi
Tüketicinin mal ve hizmetleri kullanarak fayda sağladığını biliyoruz. Tüketicinin
amacı ise, belli şartlar altında ulaşabileceği en yüksek faydaya ulaşmaktır. Bu amaca
ulaştığında tüketici dengededir. Bu durumda tüketici dengesi; tüketicinin belli şartlarda en
yüksek tatmini elde ettiği durumdur.
 Piyasa Dengesi
Piyasa dengesi, bir malın talep edilen miktarının arz edilen miktarına eşit olması
durumudur. Piyasanın dengede olması için satıcıların satmak istedikleri, veya satmayı
planladıkları, miktarın fiilen sattıkları miktara ve alıcıların satın almak istedikleri veya satın
almayı planladıkları miktarın, fiilen satın aldıkları miktara eşit olması gerekir.
 Piyasa Ekonomisi
Üreticilerin ve tüketicilerin, arz ve talep koşullarına bağlı olarak aldıkları ekonomik
kararlara uygun kaynak dağılımının gerçekleştiği ekonomik yapı için kullandığımız bir
tanımlamadır.
 Firma Maliyetleri
Firmalar mal ve hizmet üretimi esnasında toplam sabit maliyetlere ve toplam değişken
maliyetlere katlanırlar. Her ikisinin toplamı firmanın katlandığı toplam maliyeti verir. Toplam
sabit maliyet, üretim olsun veya olmasın firmanın katlanmak zorunda olduğu maliyetlerdir. Bu
nedenle, dikey eksende bir değer noktasından başlayarak Q üretim miktarı yatay eksenine
paralel hareket eden bir doğruyla temsil edilir. Bu nedenle, birim sabit maliyet üretim arttıkça
değişen ve azalan bir doğruya sahiptir. Yani, üretilen birim arttıkça, üretilen mal başına birim
sabit maliyet azalır.
Toplam değişken maliyet ise, üretim oldukça ortaya çıkan bir maliyettir ve bu nedenle
sıfır orijininden başlar. Birim değişken maliyet ise, üretimin belirli bir aşamasına kadar sabit
bir değer olarak giden, belirli bir aşama geçildikten sonra küçük bir sıçrama ile yine sabit bir
değer olarak devam eden bir merdiven şeklindeki doğruyla temsil edilir.
 Firma Maliyetleri
9

Kar, belli bir miktar ürünün satışından elde edilen para veya satış hasılatı ile, o miktar
ürünün maliyeti arasındaki farktır. Karlılık, işletme sermayesinin erimemesi için mutlaka
ulaşılması gereken bir değerdir. Firmanın amacı karın azamileştirilmesidir. Kar azamileşince
firma dengededir. Firmanın karının azami olmasının ilk şartı, marjinal maliyetin marjinal
hasılata eşit olmasıdır. İkinci şart, bu eşitliğin sağlandığı yerde marjinal maliyet eğrisinin
yükselen bir eğri olmasıdır. Kronik enflasyonun geçerli olduğu ülkelerde ise yalnızca kar
etmek yeterli değildir, aynı zamanda enflasyonun üzerinde bir kar gerekli ve zorunludur.
 GSMH
Gayri Safi Milli Hasıla, kabaca bir yıl içerisinde bir ulusal ekonomide üretilen mal ve
hizmetlerin toplam katma değerine, ithalattan elde edilen vergi gelirleri ve net dış alem faktör
gelirlerinin eklenmesi ile bulunan bir değerdir. Bir ulusal ekonominin ulusal sınırlar içinde ve
dışında yarattığı bir yıla mahsus en büyük değerdir. Gayri Safi Milli Hasıla'nın üretilmesinde
Milli Servet kullanılır. Türkiye'nin tahmini milli serveti 2.5 trilyon dolar civarındadır ve
Türkiye her yıl milli servetinin yüzde 7.5 ile 10'u arası bir GSMH yaratmaktadır. Oysa
ABD'de bu oran yüzde 50 seviyelerindedir. Yani, Türkiye verimlilik açısından sorunlu bir
ekonomidir.
GSMH, iki şekilde hesap edilmektedir. Nominal GSMH ve Reel GSMH. Eğer, GSMH
hesaplamanın yapıldığı yıl geçerli olan mal ve hizmet fiyatları; yani cari fiyatlar kullanılarak
hesap ediliyorsa, içinde enflasyon veya deflasyondan kaynaklanan deformasyonu da taşıyor
demektir. Bu nedenle, fiyat hareketlerinin aldatıcı etkisinden temizlemek için ayrıca Reel
GSMH hesaplanır. Reel GSMH; belirli bir baz yılın mal ve hizmet fiyatları dikkate alınarak,
yani Türkiye için enflasyondan arındırılmış olarak hesap edilen bir GSMH değeridir. Bir yılın
nominal

GSMH

değeri,

enflasyondan,

daha

doğru

bir

değişiklikle

fiyatlardaki

dalgalanmalardan arındırılarak, Reel GSMH değerine dönüştürülecek ise, bunun için Deflatör
kullanılır. GSMH Deflatörü, nominal serileri reel serilere dönüştürmek amacıyla kullanılan bir
endekstir. 2002 yılı için hem nominal cinsinden, hem de reel cinsinden GSMH hesaplamak
mümkündür.
 Büyüme
Ekonomik büyüme reel GSMH’daki artıştır. Bir ekonomide daha çok mal ve hizmet
üretildiği sürece, reel GSMH artar ve toplum daha fazla tüketme olanağına kavuşur. Reel
GSMH’da, bir önceki döneme göre meydana gelen yüzde artış oranına “ekonomik büyüme
oranı” denmektedir. Yani, 2002 yılının Reel GSMH oranı, 2001 yılının Reel GSMH oranına
10

bölündüğünde veya oranlandığında çıkan yüzdesel değişim değeri, o ekonominin ekonomik
büyüme hızıdır.
 Durgunluk, Resesyon, Depresyon
Eğer, bir ulusal ekonomide ekonomik büyüme yavaşlıyor ise bu durum durgunluk
(stagnation) olarak tanımlanır. Kabul edilebilir ölçüde kısa bir zaman dilimi için (6 ay ile 1 yıl
arası) ekonomik büyümede bir gerileme yaşanır ise bu durum resesyon olarak
tanımlanmaktadır. Ancak, eğer ekonomik büyümede gözlemlenen gerileme şiddetli ve derin
ise ve uzun bir zaman dilimini kapsıyor ise, bu tür bir gerilemeyi depresyon olarak
tanımlıyoruz. Örneğin, 1929 Buhranı gibi.
 Phillips Eğrisi
A. William Phillips'in ortaya koyduğu bir yaklaşım olması nedeniyle, onun soyadı ile
anılan bu analiz, bir anlamda içinde enflasyonun şişkinliğini barındıran nominal ücretler ile
istihdam seviyesi arasındaki ters orantılı ilişkiyi tanımlamaktadır. Pek çok ekonomist bu
ilişkiyi, bir ölçüde enflasyon ile işsizlik arasındaki ters orantılı ilişkiyi tanımlayan bir analiz
olarak ele almayı tercih etmiştir. Yani, her ulusal ekonomi bir miktar işsizliği azaltmak için bir
miktar enflasyona, bir miktar enflasyonu azaltmak için bir miktar işsizliğe katlanmak
zorundadır.
 Stagflasyon
İngilizce

durgunluk

(stagnation)

ve

enflasyon

(inflation)

kelimelerinin

birleştirilmesinden üretilmiş olan stagflasyon, ekonominin durgunluğun yaşandığı bir ortamda
yüksek bir enflasyon ve işsizliği de beraber yaşaması sürecidir. Yani, üç ekonomik sorun bir
arada yaşanmaktadır. Bu durum, Phillips Eğrisi yaklaşımının da artık 1970'li yılların
dünyasında geçerli olmadığını göstermiştir. Özellikle, Vietnam Savaşı ile birlikte ABD
ekonomisinde görülen sorunlar ve Petrol Krizi ile birlikte dünyanın önde gelen
ekonomilerinde 1970'li yıllarda gözlemlenmiş bir özel ekonomik dengesizlik sürecidir.
 Milli Gelir
Ekonomi Bilim’inin tanımladığı dört üretim faktörü olan doğal kaynaklar, emek,
sermaye ve girişim üretim faktörlerine dağıtılan rant, ücret, faiz ve kar gelirlerinin toplamı
Milli Gelir’i verir. Milli Gelir, GSMH değerinden Amortismanlar ve Dolaylı Vergiler
düşürüldükten sonra bulunan bir değerdir. Milli Gelir, üretim faktörleri arasında, her bir
11

üretim faktörünün mal ve hizmet üretimine kattığı ve hak ettiği pay kadar dağıtılabiliyorsa,
yani bir haksızlık söz konusu değilse, bu duruma Adaletli Gelir Dağılımı diyoruz. Eğer, bir
veya birden fazla üretim faktörü milli gelirden hakettiğinden daha fazla pay alıyor ise, bu
duruma Gelir Dağılımı Adaletsizliği diyoruz.
 Tüketim
Milli Gelir'den kabaca direkt vergilerin düşürülmesi ile, Kullanılabilir veya
Harcanabilir Gelir'e ulaşılır. Kullanılabilir Gelir bireyler ve kurumlar tarafından iki şekilde
kullanılır; Tüketim Harcamaları ve Tasarruflar. Mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını
doğrudan doğruya giderecek şekilde kullanılmasına “tüketim” denir. Bu kullanımın parasal
değeri tüketim harcamalarını oluşturur.
 Tasarruf
Kullanılabilir Gelir'den tüketim harcamaların karşılanmasından sonra, bireyler ve
kurumlar tarafından halen harcanmamış bir artık değer kalır ise, bu değer tasarruf olarak
adlandırılır. Makro ekonomide Toplam Yurtiçi Tasarruflar ifadesi ile geçer. Tasarruf Paradoksu
ise, halkın daha yüksek oranda tasarruf etmesi ile tüketim harcamalarının azalmasının, yatırım
harcamalarında da daralmaya neden olması nedeniyle, ekonomik büyümenin yavaşlaması ve
tasarrufların azalmasıdır. Yani, tasarruf eğiliminin artması uzun vadede toplam tasarrufların
azalmasına yol açmaktadır. Bu durum bir paradokstur.
 Kalkınma
Ekonomik büyüme ülkenin üretim hacmindeki bir artıştır. Dolayısıyla ekonomik
büyüme sadece sayısal bir kavram olarak ele alınmaktadır. Oysa ekonomik kalkınma
ekonomideki niteliksel gelişmelerdir. Ekonomik kalkınma toplumun yaşam standartlarında,
üretilen malların kalitesinde veya üretim organizasyonunda iyileşmeler yaşanan bir ortamı
ifade etmektedir.
 İstihdam
Bir ulusal ekonomide, mal ve hizmet üretiminde görev almak üzere çalıştırılmaya hazır
nüfusa istihdam denmektedir. Neo-klasik iktisatçılar ulusal ekonominin her zaman Tam
İstihdam seviyesinde, yani tüm üretim faktörlerinin en optimal ölçülerde üretimde kullanıldığı
varsayımını kabul etmişlerdir. Oysa, 1929 Buhranı sonrası, Keynesyen İktisatçılar ekonominin
eksik istihdam koşullarında da çalışabileceğini ve dengede olabileceğini öne sürmüşlerdir.
12

 İşsizlik
Çalışma ve gelir sağlama kararında olan bireylerin, hizmetlerinden yararlanmak üzere
çalıştırılmalarına “istihdam” denmektedir. Çalışma isteğine ve yeteneğine sahip olup, cari
ücret haddi ile çalışma saatlerini kabul ettiği halde iş bulamayan kimseye “işsiz” denir.
Toplam işgücü içerisinde işsiz olanların yüzdesine ise “işsizlik oranı” denmektedir. İşsizliğin
çeşitli türlerinden bahsetmek mümkündür. İşsizlik türleri; kısmi ve yaygın, geçici ve sürekli
olmak üzere tasnif edilebilir. Kısmi ve geçici işsizlik, yer ve meslek değiştirme sırasında
belirir. Bu türden işsizliğin en tipik olanı “konjonktürel işsizlik”tir. Konjonktürel işsizlik,
üretim hacminde zaman zaman ortaya çıkan daralmaların yarattığı işsizliktir. Ekonominin
bütün sektörleri ile toplu ve devamlı olarak durgun bir düzeyde kaldığı dönemlerde ise
“yapısal işsizlik” belirir. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO normlarına göre bir başka tanım
'Eksik İstihdam'dır. Buna göre, eğer istihdam istatistiklerinin hesaplandığı dönem içerisinde
kişi tümüyle işsiz kalmış ise, bu durum işsizlik kavramı ile, aynı dönem içerisinde sadece 15
gün çalışmış ise eksik istihdam olarak tanımlanmaktadır. Yani, işsizliğe göre eksik istihdamın
tek farkı kısa bir süre için çalışmış olması, ama geri kalan zamanda işsiz olmasıdır. Bu
nedenle, kimi zaman gerçek işsizliği hesap etmek için işsizlik oranı ile eksik istihdam oranının
toplanmak uygulaması görülmektedir. 6

II. BÖLÜM
2. Ekonomik Göstergeler
2.1.
Mikro Ekonomik Göstergeler
2.1.a. Ekonomik Sistemler
İşletmeler ekonomik sistemin temel birimleridir. Ekonomik sistem, bir ülkenin sahip
olduğu kaynakların, gereksinme ve isteklerinin karşılanması amacıyla, vatandaşları -bireyler
ve kurumları- arasında dağılımını temel alan kurallar bütünüdür. Ekonomik sistemler, sahip
olunan kaynakların sahiplik ve denetleme şekline göre farklı yapılar kazanır. Bu kaynaklar
üretim faktörleri olarak nitelenir.
Ekonomik sistemlerin bazılarında üretim faktörleri, özel kişi ya da kuruluşlar
tarafından yönetilir, diğerlerinde üretim faktörlerinin sahibi devlettir. Ekonomik sistemleri
6 [ CITATION Gen13 \l 1055 ], http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel
%20Kavramlar.pdf

13

üretim ve dağılımla ilgili karar sürecine göre gruplandırmak da olasıdır. Plânlı ekonomilerde,
üretim faktörlerinin tümü veya büyük kısmı devlet denetimindedir, üretim ve dağılım kararları
devlet tarafından alınır. Pazar ekonomilerinde ise, üretim ve kaynak dağılımı, arz-talep
dengesine göre bireyler yani üretici ve tüketiciler tarafından şekillendirilir.
Plânlı ekonomiler ve pazar ekonomileri iki uç kuramsal noktayı temsil eder.
Uygulamada, iki sistemin özelliklerini taşıyan karma pazar ekonomisi (karma ekonomik
sistem), ülkelerin çoğunda görülen bir sistemdir. 7
2.1.a.1. Kapitalist Sistem
Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan emekçiler
tarafından işletilmesine dayanan bir insan toplumunun hukuksal statüsü; özel girişim ve piyasa
serbestliğine dayanan üretim sistemi, esas olarak büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye ve
mali sermayenin egemenliğine dayanan iktisadi sistem.
Marxçı terminolojide, temel emekçilerin, üretim araçlarını ellerinde bulunduranlar
tarafından sömürülmesi yoluyla sistemli bir biçimde artı değer elde edilmesine bu artı değerin
önemli bir bölümünün ek sermaye haline getirilerek yeni bir artı değere dönüştürülmesine
dayanan iç çelişkilerden dolayı yıkılmaya mahkum siyasi, iktisadi ve toplumsal rejim.
Verimlilik üzerine yoğunlaştığı için, sürekli gelişme ortamı yaratabilen, fakat, adalet
kavramını yok saydığı içinde insanların tepkisini fazlasıyla çeken sistem. Kapitalizm, tanım
özellikleri konusunda iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan birine göre kapitalizm üretimin kar
amacıyla yapıldığı ve pazarda satıldığı ekonomik sistemin adıdır. Öteki tanımda ise
kapitalizmin ücretli emeğe dayalı bir ekonomik sistem, bir üretim tarzı olduğu vurgulanır.
Birinci tanımı savunanlara göre kar için üretim eski çağlardan beri vardır ama bu kapitalizmin
eski çağlardan beri var olduğu anlamına gelmez. Çünkü o zamanlar kar amaçlı üretim mevcut
üretim tarzının esasını oluşturmayan oldukça küçük bir bölümü idi. Kar amaçlı üretimin
sistemin temelini oluşturabilmesi için mal, para, emek ve sermaye akımlarının olması gerekir.
Bu serbestliğin sağlandığı bir düzenin ortaya çıkabilmesi için 15. yüzyılı beklemek
gerekmiştir. Ancak 15. yüzyıl Avrupa'sında kapitalizm ortaya çıkabilmiştir. İkinci tanımı
savunanlar

ise

kapitalizmin

ayırt

edici

unsuru

olarak

ücretli

emeğin

varlığını

göstermektedirler. Yani kapitalizmde, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlar (işçiler)
ücret karşılığında üretim araçları sahiplerinin bu araçlarını kullanarak üretimi gerçekleştirirler.
Böyle bir sistem ancak 17. ve 18. yüzyılların Avrupa'sında ortaya çıkabilmiştir. Dikkat edilirse
bu iki görüşün tanımları farklı unsurları vurgulamakla birlikte, kapitalizmin ortaya çıktığı yer
7 [ CITATION Eko131 \l 1055 ] , http://notoku.com/ekonomik-sistem/

14

ve zaman konusunda aralarında hayli yakınlık vardır. Kapitalizmin Avrupa'da, feodalizmin
yıkılması sürecinde ortaya çıkmış olduğu konusunda anlaşmaktadırlar.
 Kapitalist Ekonomi Nasıl İşler
İçinde yaşadığımız sistem zengini daha zengin, fakiri de daha fakir yapıyor. Dünyadaki
üretim kapasitesi ve zenginlik artmasına rağmen sokaklarda yaşayan çocukların, işçilerin,
yoksulların sayısı azalmıyor, aksine artıyor. Yani toplum olarak daha çok üretmemize karşın
daha çok yoksullaşıyoruz. Bu gün toplam üretim 1960’lara göre 8 kat daha büyük. Ancak
üretimdeki bu artış ne yazık ki çok adaletsiz paylaşılmakta. 1950’lerde dünya nüfusunun en
zengin 20’lik kesimi toplam gelirin yüzde 30’unu alırken bu gün bu kesimin payı yüzde 60’ı
geçti. Küçük bir azınlık gittikçe zenginleşirken çalışanlar daha fazla yoksullaşmakta,
hayatlarımız bu adaletsizlik yüzünden daha da çekilmez hale gelmekte. İnsanlık bu kadar
yüksek bir teknoloji ve zenginliğe sahipken hala her yıl yaklaşık 30 milyon kişi açlık
nedeniyle ölüyor. Türkiye’de her 10 bin kişiye 1 sağlık ocağı düşerken 2 tank düşüyor. Bu
işleyiş kapitalizmin doğasından kaynaklanmaktadır. Çünkü kapitalizmde öncelik insan değil
kardır. Hiçbir girişimci şunları düşünerek fırın açmaz. Elimde epeyce bir sermaye var. Bari
ben bu sermayeyi bir fırın açmak için kullanayım. Böylece insanlar rahat rahat karnını
doyurur. Yatırım yapacak bir girişimcinin kafasında öncelikle kar vardır. Şöyle düşünür:
Elimdeki bu sermayeyi nasıl kullanırsam kar eder, daha fazla sermaye sahibi olurum?
Girişimci, eğer ekmek üretmek kar getirecekse fırın açar, aksi halde açmaz. Ekmeğe ihtiyaç
olup olmaması girişimcinin yatırım kararında belirleyici olmaz. Üretimde kar olgusunun
varlığı kapitalist ekonominin tıkanmasına, sistemin insanların ihtiyaçlarına yanıt vermemesine
neden olur. 8
Bireyci bir modeldir. Sözcük köküne bakıldığında, üretici gücün para ve dolayısıyla
sermaye birikimi olduğu savunulur. Yeterince paraya yani sermaye birikimine sahip olan
herkes ticaret ve üretim yapabilir. Kamu hukuku ve kamu yararı kavramı da bulunmakla
birlikte özel hukuk ve kişi hakları ön plandadır. Özel teşebbüsün üretim ve ticareti
gerçekleştirdiği sistemlerdir. Sermaye gücü ve birikimi önemlidir. Sermaye az sayıda insanın
elinde yoğunlaşır. Özel sektör esastır. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerlidir. Piyasadaki üretim
ile ürün ve hizmet fiyatları arz ve talep kanunları çerçevesinde serbestçe şekillenir. Yani ürün
az bulunuyorsa ve ona yönelen talep de mevcutsa, fiyatı yüksek olur, ürün çoksa fiyatı düşer.
Özetle yeterli sermayesi olanlar bir işletme kurup, üretim veya ticaret yapar, ürünü piyasaya
sunar ve fiyat belirler. Fiyat uygunsa alınır, değilse fiyatı azaltır. Ya da aşırı talep varsa fiyatı
8 [ CITATION Kap13 \l 1055 ] , http://www.umutdolu.net/egitim-kultur/ekonomi/kapitalist-ekonomi.asp

15

yükseltir. Rekabet önemli bir unsurdur. Burjuva sınıfının, parasal gücü olanların piyasaları ve
siyasi hayatı yönlendirmesi göz ardı edilemez bir gerçektir.





Üretici Güç: Sermaye
Özel Sektör (Üretim araçlarında özel mülkiyet)
Serbest Piyasa Ekonomisi Kişi Yararı (Özel Hukukun ön plana çıkması)
Çok Partili Siyaset

Üretim araçlarına özel sektörün sahip olması gerektiği öne sürülür. Devletin hemen
her konuda üretim ve ticaretten uzak durması, yalnızca yasal düzenlemeleri yapması,
toplumsal düzeni sağlaması ve başka bir şeye karışmaması savunulur. İdeal (salt) kapitalist
sistemde eğitim, sağlık dahil her alandan devletin çekilmesinin en doğru uygulama olduğu
iddia edilir. Böyle bir sistemde devlet yasama dışında yürütme görevi olarak sadece milli
savunma/askerlik ve adalet/yargı işlevlerini üstlenir. Vergi toplamak ve para basmak dışında
ekonomiye müdahale etmez. Fakat mutlak (ideal) anlamda böyle bir modelin de
uygulanabilirliği şu an için mümkün değildir. Hemen her ülkede devlet az veya çok, bir
biçimde pek çok alanda etkin ve etkili olmaktadır. Ve hatta ekonomi, ticaret ve üretime
müdahale

etmekte

veya

etmek

zorunda

kalmaktadır.

Bu

nedenle

günümüzde

“Müdahaleci/Denetimli Kapitalizm” yaklaşımı değişik düzeylerde pek çok ülke tarafından
benimsenmiştir. Birey esas alınarak, kişisel özgürlükler üzerinde durulur. Fakat bu görüşe
çelişik olarak bu sistemlerde fakir ve ezilen kitleler azımsanamayacak düzeydedir. Doğru
işleyen ilkeli Kapitalist ülkelerde Fırsat Eşitliğine önem verilir. Ancak pek çok Kapitalist
ülkede güce veya paraya sahip olmayanlar daima ezilir.
 Olumsuz Yönleri:
1. Sermaye az sayıda kişide yoğunlaşır.
2. Gelir dağılımı adaletsizdir.
3. Parasal ve/veya statü gücü olmayanlar Fırsat Eşitliğinden yeterince yararlanamazlar.
4. Güçlü firmalar zayıfları yok eder. Piyasada tekelleşme sonucu fiyatlar aşırı
yükselebilir.
5. Az ya da çok daima işsizlik mevcuttur.
6. Enflasyon, yüksek faiz ve düşük ücretler nedeniyle insanların hayat standartları çok
gerileyebilir.
 UYGULAYANLAR: Günümüzde Dünya’da çoğu ülkede “Müdahaleci
Kapitalizm” uygulanmaktadır.
16

2.1.a.2. Sosyalist Sistem
Devletçi bir modeldir. Kelime anlamı itibariyle bakıldığında üretici gücün insan, insan
emeği ve dolayısıyla toplum olduğu düşüncesinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir sistemdir.
Devletçilik prensibi mutlak olarak geçerlidir. Devlet üretime hakim güç olarak ön plana çıkar.
Bu modeli savunan iktisatçılar tarafından toplumun esas alındığı iddia edilse de, yetkiyi
toplum adına devlet kullandığı için, etkin güç daima devlettir. Kişilerarası eşitlik vurgusu
yapılır. Kamu yararı ve toplum ön plandadır. Kolektif (topluluk olarak, kitle halinde) hareket
etme ve buna uygun bir biçimde örgütlenme ve çalışma planlanır. Devletin, ticari amaçlı
üretim araçlarına (fabrikalara, tarım arazilerine, hayvan çiftliklerine) ve temel tamamlayıcı
kurumlarına (bankalar, kooperatifler) mutlak egemen ve sahip olmasıdır. Özel teşebbüs,
üretim araçlarına sahip olamaz. Devlet toplum adına tüm piyasayı kontrolü altında tutar.
Serbest Piyasa Ekonomisi geçerli değildir. Bunun yerine Merkezi Planlama esastır. Bir yıl
içinde tüm ülkede ne üretilip ne kadar tüketileceği önce yerel ve bölgesel olarak hesaplanır,
daha sonra tek merkezde (başkentte) eşgüdümlü olarak değerlendirilir ve düzeltmeler yapılır.
Özetle temel prensipleri şunlardır:






Üretici Güç: Emek
Devletçi Ekonomi (Üretim araçlarında devlet mülkiyeti)
Merkezi Planlama
Kamu Yararı (Genel Hukukun ön plana çıkması)
Tek Partili Siyaset

Toplumların çeşitli sınıflardan oluştuğu gerçeği dikkate alınarak hangi sosyal sınıfın
yönetime egemen olması gerektiği ve asıl üretici gücün hangi sınıf olduğu sorusundan hareket
edilir. Bu yaklaşıma göre tarih, aslında sınıf mücadelelerinin toplamından ibarettir. İşçi Sınıfı
(Proleteraya)’nın egemenliği esastır (fakat bu durum çoğu zaman göstermelik olarak
kalmıştır). İşçi sınıfına özel bir önem verilir (en azından söylemlerde). Hatta kimi durumlarda
gerçek üretici güç olması nedeniyle bu sınıfa zaman zaman örtülü bir kutsiyet atfedilir.
Bankacılık sistemi etkin değildir, çünkü ihtiyaç duyulmaz. Faiz büyük oranda ortadan
kalkmıştır. Sosyalist sistemler değişik aşamalardan geçebilir. Hangi aşamaya kadar
ilerleneceği bir tercih problemidir.
1. Önce üretim araçları devletleştirilir. Özel sektör üretimden dışlanır. Yabancı sermaye
dahil, tüm özel sektör kamu kurumuna dönüştürülmüştür. Özel sektör yoktur.
2. Daha sonra gayrimenkuller (evler, arsalar, araziler) devletleştirilir. Özel mülk sahibi
olunamaz. Devlet evleri ve arazileri yurttaşlarına kullanmaları için verir. Karşılığında kira
almaz.
17

3. En son temel hizmetlerin (elektrik, su, telefon, toplu taşıma, okul, sağlık) ücretsiz
hale getirilmesi. Zaten devletleştirilmiş olan bu hizmetlerin kamu yararına ücretsiz hale
kullandırılmasıdır.
Tek partili rejimlerdir. (Bu partinin adı çoğu zaman “Komünist Parti”dir. Ama değişik
isimler de kullanılabilir, örneğin “Sosyalist Parti” veya bazı arap ülkelerinde olduğu gibi
“Baas Partisi”.) Devlet ve parti örgütü ayrı ayrı iki koldan en küçük yerleşim birimlerine kadar
indirilmiştir ve görünürde yönetime katılımcılık vardır. Fakat bu katılımcılık tepedeki tek bir
adamın (Devlet Başkanı ve/veya Parti Başkanı)’nın mutlak otoritesi sebebiyle işlerliğini
yitirmiş durumdadır. Çoğu zaman yarı veya tam diktatörlere dönüşen bu liderler sistemin en
büyük sorunu olmuşlardır.
 Olumsuz Yönleri:
1. Çoğunlukla baskıcı ve antidemokratik uygulamalarda bulunmuşlardır.
2. Merkezi planlama verimli ve etkin olamamıştır.
3. Dine yönelik olumsuz yaklaşım ve uygulamalar tepki toplamıştır.
4. İçe kapalı ekonomiler sebebiyle hayat standartları gelişmemiştir.
5. Kapalı toplum anlayışı, gelişen Dünya’ya ayak uyduramamıştır.
6. Halkçılık iddialarına karşın, halkın istekleri dikkate alınmamıştır.
 UYGULAYANLAR: Dağılanlar / Terkedenler: Sovyetler Birliği (Rusya,
Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Ukrayna, Tacikistan, Ermenistan,
Kırgızistan, Litvanya, Estonya, Moldova), Doğu Bloku (Polonya, Çekoslovakya, Romanya,
Macaristan, Doğu Almanya, Bulgaristan), Arnavutluk, Yugoslavya, Güney Yemen, Afganistan,
Kamboçya, Benin, Etiyopya, Kongo, Somali, Moğolistan .
Sürdürenler: Çin (Karma Ekonomiye dönüşmektedir), Küba, Vietnam, Kuzey Kore,
Libya.
2.1.a.3. Karma Ekonomik Sistem
Sosyalist ve Kapitalist sistemlerin uyumlu bir bileşimi olarak düşünülebilir. Kısmen
devletçi kısmen özel sektöre dayalı bir üretim mevcuttur. Hem Serbest Piyasa Ekonomisi
geçerlidir hem de Merkezi Planlama yapılır. Kamu yararı ve kişilik hakları eşit öneme sahiptir.
Özel sektörün girmek istemediği veya gücünün yetmediği alanlarda devlet yatırımları devreye
18

girer. Devlet ekonomik hayatı yönlendirir ve müdahil olur. Devlet üretim araçlarına çeşitli
oranlarda sahiptir fakat özel sektör de yasak değildir. Siyasi hayatta ise genellikle çok partili
ve parlamenter rejimler benimsenir.
 Olumsuz Yönleri:
1. Devlet hantal ve aşırı bürokratik bir yapıya kavuşabilir.
2. Devlet sektöründe rekabet olmadığı için kalitesiz üretim yapılabilir.
3. Özel sektör teşvik edilmezse gelişmeyebilir.
4. Devlet sektörü gelişen teknolojiye ayak uyduramayabilir.
5. Özelleştirmeler yanlış yapılarak, bozuk bir kapitalistleşme sürecine girilebilir.
6. Planlamalar yanlış gerçekleştirildiğinde verimsiz üretimler ortaya çıkabilir.
 UYGULAYANLAR: Terkedenler: Türkiye, Mısır, Hindistan.
Sürdürenler: Çin (Sosyalisttir fakat uygulamada ise Karma Modele dönüşmektedir),
Venezuella, Tunus. 9
2.1.b. Piyasa, Talep ve Arz
2.1.b.1. Piyasa
Bir mal ya da bir hizmetin denge fiyatının ve denge miktarının belirlenme sürecinde
talep ve arzının karşılaştığı her türlü yer, kolaylık veya olanağa piyasa denir.
Birincil olarak, bir piyasa belli bir mal ve hizmet için tanımlanmıştır. Ancak piyasa
terimi bir mal ya da hizmet kümesine de uygulanabilir. Tofaş Şahin piyasası gibi, otomobil
piyasası gibi.
İkincil olarak, piyasa fiyatlar karşısında tercihlerini açıklayan alıcıların ya da talep
edenlerin ve keza fiyatlar karşısında tercihlerini açıklayan üreticilerin yada arz edenlerin
karşılaştıkları yerdir.
Üçüncül olarak piyasa alıcıların ve satıcıların karşılaştığı yerdir. Bazı piyasalar coğrafi
olarak çok iyi belirlenmiştir. Örneğin meyve ve sebzelerin piyasası, kentlerde pazar yerleridir.
Buna karşılık bazı piyasaların yeri çok iyi belirlenmemiştir. Sanat eserlerinin ya da
hazine bonolarının piyasası böyledir.
Bir malın piyasa dengesi fiyat ve miktarının o malın talep ve arzını eşitlediği
durumdur.

9 [CITATION KAR131 \l 1055 ], Siyasal-Ekonomik Sistemler, http://www.belgeler.com/blg/2qnr/siyasalekonomik-sistemler

19

2.1.b.2. Talep
Önce bireysel ve piyasa talebinden hareketle talep fonksiyonunu, daha sonra talepte
meydana gelen kaymaları inceleyelim.
 Talep Fonksiyonu
Bar X malıyla ilgili Tablo 1.1 deki verileri göz önüne alalım. X malının piyasasının A
ve B gibi iki tüketiciden oluştuğu farzedilmiştir.
Tablo 1.1. X Malının Talebi
Fiyat (P)
16

A

Talep Edilen Miktar (aylık kilo)
B
PİYASA A+B

0

0

0

14

5

15

20

12

10

30

40

10

15

45

60

8

20

60

80

6

25

75

100

4

30

90

120

2

35

105

140

40

120

160

A tüketicisinin bireysel talebi, tüm olası fiyatlarda satın almak istediği miktar
arasındaki ilişkidir. Nitekim eğer X malının fiyatı 16 TL ise A satın alımda bulunmayacaktır.
Eğer fiyat 14 TL’ ye düşerse A, 5 kg talep edecektir. Eğer fiyat 12 TL’ ye düşerse A 10 kg satın
almak isteyecektir. Aynı durum B’nin talebi için de geçerlidir. Örneğin fiyat 16 ise B’nin talebi
sıfır, fiyat 14 ise B’nin talebi 15 kg.’dır.
X malının piyasa talebi tüketicilerin taleplerinin yatay toplamıdır. 16 TL fiyat
düzeyinde piyasa talebi 0+0=0,14 TL düzeyinde piyasa talebi 5+15=20 kg vb. dir.
Tablo 1.1. gerek bireysel gerek piyasa düzeyinde fiyatla talep edilen miktar arasında
negatif bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ilişkiye talep yasası denir.
Bir tanım vermek gerekirse, bir malın talebi o malın talep edilen miktarıyla fiyatı
arasındaki bir ilişkidir. (Ceteris Paribus).
Bu tanım üç önemli özellik içermektedir.
 Fiyat-miktar ilişkisi şu sorunun cevabıdır. Malın tüm olası fiyatlarında tüketici

20

ne kadar miktar satın almak istemektedir? Bu anlamda talep, ekonomide, efektif tüketim
değildir. Talep satın alma niyetleri kümesini açıklar.
 Ceteris Paribus (diğer koşullar değişmezken) tümcesi önemlidir. Bu ibare
fiyatın dışındaki talep edilen miktarı etkileyebilecek diğer değişkenlerin sabit olarak
düşünüldüğünü vurgulamaktadır. Örneğin tüketicinin gelirinin, zevklerinin ve diğer malların
fiyatlarının değişmediği farzedilmektedir.
 Talep belli bir dönem için tanımlanır. Örneğin Tablo 1.1 ‘de süre 1 ay olarak
belirlenmiştir.
Fiyat-miktar ilişkisi cebirsel bir formülle ve grafik olarak bir fonksiyonu şeklinde
gösterilebilir.
QD=QD (P)

(1)

Formülde
QD : Talep edilen miktarı
P : Malın fiyatını göstermektedir.
Tablo 1.1 ‘de gösterildiği gibi bu ilişki fiyatın her olası değerine bir miktarın tekabül
ettiğini ortaya koymaktadır. Bu ilişki bir ters fonksiyon biçiminde de yazılabilir.
Böylece
P=P(QD)
olacaktır.
Talep Yasasına göre

(1’)